ABD ile ilişkilerdeki en önemli fay hattını oluşturan Fırat'ın doğusuna yönelik operasyon için geri sayım başladı. Bu kritik süreçte ABD'nin Türkiye hakkındaki pozitif tutumu ve yaptığı tarihi açıklamalar dikkat çekiyor.
İlk olarak ABD Başkanı Donald Trump, terör örgütü YPG'yi temizlemeyi hedefleyen harekâta yeşil ışık yaktı.
Türkiye'nin kararlılığını gören Pentagon'dan da artık eskisi gibi çatlak sesler duymaz olduk.
Hatta itirazlarını neredeyse sıfırladılar.
Ardından Rusya'dan alacağımız S-400 füzeleri nedeniyle ABD Kongresi'nin devreye soktuğu F-35 savaş uçaklarının teslimatı ile Patriot füze sistemlerinin satışına yönelik vetolar birer birer kaldırıldı.
ABD'nin Suriye temsilcisi James Jeffrey bile YPG ile ilişkilerinin geçici olduğunu vurgulamak zorunda kaldı.
Ve son olarak ABD Başkanı Trump dün Suriye'den askerlerini tamamen geri çekeceklerini açıkladı.
***
Bütün bu gelişmeleri daha önce
Pentagon, Kongre, CIA ve Beyaz Saray arasında
her kafadan ayrı bir sesin çıktığı 'hangi Amerika?' denilen dönemin sona ereceğinin işareti olarak da okumak mümkün.
Öyle görünüyor ki yeni süreçte NATO üyesi iki müttefik arasında
'stratejik ortaklık' ya da 'model ülke' diye tanımlanan
derin diplomasi yerine reel-politik önceliklerden kaynaklı
farklı bir diyalog söz konusu olacak.
ABD'nin Türkiye ile
vesayet dönemlerindeki gibi
'tam bir uyum' içinde çalıştığı
devirler artık mazi oldu.
Yeni süreçte
Ankara-Washington hattında asgari eşgüdümün sağlanmasına
öncelik verilecek. Artık krizlere mahal vermeyen
otonom bir siyaset tarzı öne çıkacak.
Bu da ABD'nin Türkiye'nin özerk stratejilerini ve
bir bölgesel güç olarak milli çıkarlarını bağımsız şekilde savunmasını kabul etmesi anlamına geliyor.
Zaten
ABD'nin uzlaşıyı tercih etmesi biraz da Türkiye gibi hayati önemdeki bir
aktörü
Rusya ve Çin'e kaptırma endişesinden kaynaklanıyor.
***
Nitekim Trump'ın sadece Rusya, Çin ve İran'a değil
İngiltere, Fransa ve Almanya'ya karşı da Türkiye'yi
stratejik bir mevzi olarak gördüğünü unutmamak lazım.
Daha önce de söylediğimiz gibi
Suriye'de denklemin dışında kalma riski artan ABD'nin yeni dönemde Türkiye'yi karşı cepheye itmekten çekinen daha özenli, esnek ve sorumlu bir siyaset izlemek dışında başka bir seçeneği de bulunmuyor.
Zira diğer bütün tercihler
ABD ile iplerin tamamen kopmasına yol açacaktı.
Dolayısıyla ABD'nin Türkiye'yi karşısına alması,
'Exit -Syria' denilen Suriye'den çıkış stratejisinin Irak'takinden daha beter bir jeo-trajediye dönüşme olasılığını artıracaktı.
Bütün bu riskleri bertaraf etmenin tek yolu
Türkiye ile yeni bir konsensüsten geçiyor.
Bu bağlamda Fırat'ın doğusuna operasyon ile aynı döneme denk gelen
ABD'nin Suriye'den çekilme kararı, Türk-ABD ilişkilerini farklı bir dinamikle şekillendirmek dışında
Ortadoğu'nun demografik, siyasi ve ekonomik güç haritaları üzerinde de
köklü bir dönüşümün kapısını aralayacaktır.
Bu değişim ve dönüşümü en çok da terör koridoruna karşılık
Hatay'dan başlayıp Kandil ve Sincar'a kadar uzanan bin kilometrelik alanda devreye giren
Türkiye patentli yeni güvenlik kuşağında göreceğiz.