Düzen ve kaos çatallaşma noktasına gelince bütün müesses tanımlar çöker ve sistem zoraki bir tercihte bulunur.
Böyle bir aşamada ABD ile İsrail'in prizmasından dünyaya ve bölgemize bakanların asla ihtimal veremeyeceği destansı başarılara imza atıyor ülkemiz.
Fırat Kalkanı, Zeytindalı Harekâtı ve İdlib Mutabakatı ile Fırat'ın batısına istikrar ve huzur getiren Türkiye, başta bölge halkı olmak üzere tüm dünyanın takdirini kazandı.
Şimdi de Türkiye Fırat'ın doğusuna yönelik iki aşamalı planını devreye soktu.
28 Ekim'de start alan askeri operasyon ile Suriye'deki tiyatroda artık adım adım final sahnesine yaklaşacağız.
Dolayısıyla ABD bayrağı altında Türkiye'ye karşı savaşan terör örgütü YPG/PKK için her anlamda geri sayım başladı.
***
Bu operasyon sayesinde
Mardin ve Şanlıurfa illerimizin Suriye tarafındaki sınır güvenliği tamamen sağlanacak.
Bu yolla emperyalist odakların Suriye üzerinden ülkemizin bekasına yönelik her tür
tuzak, tezgâh, oyun ve provokasyonları temelli olarak devre dışı bırakılacak.
Suriye'nin kuzeyindeki hattan
Akdeniz'e ulaşması planlanan terör koridoru da engellendiğinden Fırat'ın doğusu bundan sonra adeta '
emin belde' haline gelecek.
Nitekim Türkiye'nin kararlılığını gören ABD
Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Sean Robertson hemen arabulucu rolüne soyundu.
Terör örgütü YPG/PKK'yi ağır bir hezimetten korumak isteyen Pentagon, YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG)
Orta Fırat Nehri Vadisi'ne kaydırılacağı sinyalini verdi.
Haliyle Türkiye sınırındaki
Rasulayn, Tel Abyad, Ayn el Arap (Kobani) ve Kamışlı bölgelerindeki YPG militanlarının DEAŞ ile mücadele bahanesiyle
Rakka, Deyrezor ve Haseke arasındaki üçgene sıkıştırılması planlanıyor.
Sahada oldukça zorlanan ve Türkiye ile doğrudan karşılaşmaktan kaçınan ABD'nin önünde başka bir seçenek de bulunmuyor.
***
Zira Suriye'de hem siyasi hem de askeri anlamdaki
'alan denetimi/domain control' üstünlüğü artık tamamen Türkiye'de.
Bu yüzden ABD için
kullanışlı aptal konumundaki YPG'nin raf ömrü yakında
dolacak.
Burada, Suriye'deki zaferler başta olmak üzere Türkiye'nin özellikle küresel ve bölgesel düzeyde elde ettiği bütün kazanımların ana lokomotifinin,
Başkan Erdoğan'ın temellerini attığı bağımsız askeri stratejiler olduğunu unutmayalım.
Fas'tan Basra Körfezi'ne, Hazar'dan Aden'e kadar uzanan
kritik bölgede yeni güç
odaklarının kıyasıya mücadele
verdiği bir dönemde Türkiye, bu
bağımsız askeri stratejisiyle hayal
dahi edilemeyenleri birer birer
gerçekleştiriyor.
Milli savunma teknolojisi ile desteklenen bu çok katmanlı
yeni güvenlik konsepti, son zamanlarda sadece Suriye'de değil
Katar, Somali, Sudan ve Irak'ta da tarih yazıyor.
İşte hemen herkesin barış ve huzur kaynağı haline gelen Türkiye imzalı bu tarih inşası ile yeni güvenlik konsepti, Fırat'ın doğusunda da giderek
küresel bir markaya dönüşecektir.