Cemal Kaşıkçı ile ilgili sır perdesi nihayet aralandı. Riyad'ın 18 gün sonra sessizliğini bozup "Kaşıkçı konsolosluktaki arbedede öldü" açıklamasından sonra bütün gözler ABD'ye çevrildi.
Böyle bir itirafı bekleyen ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk tepkisi ise yine bezirgancaydı.
Suudilerin iyice köşeye sıkıştığı skandaldan rant devşirme peşindeki Trump, silah satışı anlaşmalarını koruyup Arabistan'a 'başka tür bir yaptırım' uygulayacaklarını duyurdu.
Dolayısıyla 2 Ekim'de meydana gelen Kaşıkçı krizi daha şimdiden ABD-Suudi ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak niteleniyor.
Bundan sonra Washington'dan Riyad'a giden 'Voie Royale/Kral Yolu' eskisi gibi güllerle döşeli olmayacak ve dikenlerin sayısı giderek artacak.
Zira Kaşıkçı cinayetiyle başlayan süreçte ABD ve İsrail'in Veliaht Prens Muhammed bin Selman üzerinden devreye soktuğu bütün kaotik projeleri zoraki bir revizyon bekliyor.
***
Sadece
Ortadoğu'daki senaryolar değil
petro-dolar siyasetine dayalı 73 yıllık ABD ve Suudi ittifakının temel dinamikleri de köklü bir değişimle karşı karşıya.
ABD,
CIA'nın örtülü operasyonlarının yanında artık Suriye,
Irak, Afganistan, Libya ve
Yemen'deki
savaşların maliyetinin de Suudiler tarafından
karşılanmasını istiyor.
Trump yönetimi öncelikle de
Aramco'nun 2 trilyon dolarına göz koymuş durumda. Bu anlamda
Kaşıkçı skandalını tarihi bir ranta dönüştürmeye çalışan bir ABD var karşımızda.
Görünen o ki Riyad, çok sağlam garantiler almadan İsrail ve ABD ile eskisi gibi
kölelik düzeyindeki ilişkilere mesafeli. İran ile anlaşan Obama'dan ağzı yanan Suudiler
yoğurdu artık üfleyerek yiyor.
Dış politikada ve askeri teknolojide tamamen ABD'ye dayalı stratejiyi terk eden Suudiler,
Çin ile 130 milyar dolarlık silah ve drone fabrikası anlaşması yaptı. Rusya ile de S-400 füzelerinin alımı gibi ezber bozan adımlar attılar.
"Riyad'ın Avrasya seçeneği" denilen yeni açılım politikası
haliyle ABD'yi çok kızdırıyor.
Bu anlamda Kaşıkçı cinayetini, ABD ve Suudiler arasındaki
anlaşmazlığın dışavurumu olarak okumak lazım. Yoksa infazdan haberi olan
CIA, Suudilerin böyle sefil bir kumpasa düşmesini engellerdi. Oysa Trump, Suudilerin daha çok köşeye sıkışmasını bekledi.
***
Fakat atağa geçen Riyad,
45 yıl sonra ilk kez petrolü siyasi bir koz olarak kullanacağının
işaretini vererek
dolar yerine yuana geçme tehdidinde bulundu.
OPEC danışmanlarından Roger Diwan
"Suudi tehdidinin pazardaki temel tabulardan birini yıktığı" kanısında.
Ancak ABD 73 yıldır devam ettirdiği
'Suudi despotizmi stratejisi'ni kolay kolay terk etmeyecektir.
ABD Başkanı Trump,
Kral Selman'ı
"Seni korumazsak o tahtta iki hafta kalamazsın" diyerek tüm dünyanın gözü önünde
boşuna aşağılamadı. Şimdi de
Kaşıkçı bahanesiyle yaptırım silahını çekiyor.
Burada
Rusya ve
Çin'in Kaşıkçı krizinde
Suudileri jeo-politik anlamda kayıran tavrını iyi kavramalıyız.
Çünkü mesele, Suudi bir gazetecinin öldürülmesinden veya
Veliaht Prens'in imajını yerle bir etme operasyonundan
daha derin bir mahiyete sahip.
İşte bütün
bu tezgâhları gören Türkiye, izlediği 'oyun kurucu' stratejisiyle ABD'nin Suudi despotizmine dayalı
siyasetine ağır bir darbe indirdi. Bu yolla
hem Riyad'a hem de ABD ve İsrail'e karşı
elimizi daha da güçlendirdik.