Harvard Üniversitesi'nden Stephen M. Walt, "America's Foreign Policy Elite and the Decline of U.S. Primacy/ Amerikan Dış Politika Elitleri ve ABD Hegemonyasının Çöküşü" adlı kitabında küresel siyasetteki iflasın nedeni olarak yönetimdeki insanların haçlı zihniyetine ve ideolojik önyargılara sahip olmasını gösteriyor.
Gerçekten de Donald Trump gibi günah keçileri yerine hezimetin asıl nedeni bu ırkçı, soykırımcı ve şoven zihniyete sahip kişileri doğuran siyasi iklim ile ABD'den kaynaklanan yapısal sorunlardır.
Şurası açık ki Rusya, Çin ve Türkiye yanında son olarak Almanya'yı da hedef tahtasına koyan ABD'nin artık ekonomik, askeri, kültürel ve siyasi olarak yeni bir sistem inşa etme kapasitesi kalmadı. ABD, Suriye ve Kuzey Kore örneklerinde görüldüğü üzere II. Dünya Savaşı'ndan bu yana belki de ilk kez saldırı egemenliğini kaybediyor.
İdlib'de Türkiye ve Rusya'nın vardığı mutabakat ve sergilediği askeri caydırıcılık bunun en canlı örneğidir. Bir anlamda Suriye trajedisini bahane edip Rusya, Türkiye ve İran'a saldırı niyetindeki ABD planları, önleyici diplomatik ataklarla çökertildi. Bu bağlamda Kuzey Kore üzerinden Çin'e yönelik ABD tehditleri de boşa çıkarıldı.
Özellikle de ABD'nin dört ülkeye yönelik projelerinin akamete uğraması, küresel dengeleri temelden sarstı.
İlk olarak, Oğul Bush ve Barack Obama döneminde devreye sokulan NATO'nun Rusya'yı kuşatma politikası Doğu Avrupa, Balkanlar, Gürcistan, Ukrayna, Kırım, Libya ve Suriye'de hezimetle sonuçlandı.
İkinci olarak, Obama'nın 'Asya Mihveri' adıyla başlattığı ve 11 ülkeyi kapsayan Trans-Pasifik Girişimi (TPP) ile Çin'i ekonomik olarak kuşatma senaryosu, Tek Kuşak Tek Yol ve İki Okyanus Projeleri karşısında tutunamadı.
Üçüncü olarak, ABD'nin FETÖ, DEAŞ, El-Kaide ve PKK gibi örgütler üzerinden devreye soktuğu terör stratejisiyle Türkiye'yi vesayet altına alma çabası başarıya ulaşamadı.
Böylece ABD'nin Türkiye üzerinden İslam dünyasını dizayn edip Rusya ile Çin'in Akdeniz ve Ortadoğu'ya açılmasını engelleme tezgâhı tamamen bozuldu. Dördüncü olarak, ABD'nin İran açılımı istenen sonucu vermedi. Zira ABD'nin İran ile nükleer anlaşmaya varması Çin, Rusya ve Türkiye'yi kuşatmaya yönelik Büyük Avrasya Projesi'nin en kritik hamlesiydi.
Ve son olarak ABD'nin yaptırım, ticari savaş ve kur manipülasyonuna dayanan stratejileri de ters tepti. Avrupa dâhil dünyanın buna ilk reaksiyonu, uluslararası para birimi işlevi gören dolardan kurtulmaya karar vermek oldu. Bu süreç Türkiye'ye yönelik son ekonomik saldırı ile daha da kuvvetlenmiş durumda.
Geldiğimiz noktada ABD'nin Rusya'yı askeri, Çin'i ekonomik ve Türkiye'yi ise jeo-kültürel ve stratejik açıdan kuşatma planları hüsranla sonuçlandı. Bu üç ülkenin liderliğini yaptığı yeni küresel eksene son zamanlarda Almanya ve Fransa gibi ülkeler de destek vermeye başladı. Dolayısıyla ABD'nin dünyaya tek başına hükmetmesinin çağı geride kaldı.
Washington'un önünde sadece iki seçenek var; ya izolasyon yani dünyadan tecrit ya da bir entegrasyon hamlesiyle bu yeni eksene uyum sağlamak. Görünen o ki yelkenleri indiren ABD yeni küresel eksene karşı direnişini artık terk ediyor.
Bunun olumlu sonuçlarını çok yakında göreceğiz. Bundan sonra Ortadoğu, Balkanlar, Doğu Akdeniz, Kafkaslar, Orta Asya, Avrupa ve özellikle de Suriye'de Fırat'ın doğusunda Türkiye'nin lehine olacak birçok tarihi gelişmeye tanık olacağız.