Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya çıkarması, her şeyden önce Yeni Türkiye'ye yönelik Atlantik merkezli darbe ve işgal projesinin Avrupa ayağında tarihi bir kırılmaya işaret ediyor.
Unutmayalım ki Berlin, 2013'teki Gezi kalkışmasından bu yana uluslararası konsorsiyumun devreye soktuğu 'Erdoğan'sız Türkiye senaryosunun' en etkili aparatı konumundaydı.
Bu ziyaret bir anlamda Berlin'in şer cephesini terk edişini simgeliyor.
Amerikan boyunduruğundaki 'yarı-egemen/semisovereign' bir devlet konumundaki Almanya, aslında bu zincirlerini kıracak tarihi bütün şartların oluştuğu kritik bir süreçten geçiyor.
***
Sayın Erdoğan'ın tarihi ziyareti ile başlayan yeni dönemde, Almanya ile Türkiye arasında
sorun veya vaka odaklı ilişkiler tarihi artık geride kalacak gibi görünüyor.
Bundan sonra iki ülke ilişkilerinin
ağırlık merkezinde reel-politiğin yer aldığı uzun vadeli bir stratejik yakınlaşma söz konusu olacak.
Bu bağlamda siyasi, ekonomik ve diplomatik yakınlaşma yanında askeri ve istihbari koordinasyonun da en üst düzeye çıkarılacağı bir aşamaya giriyoruz.
Zaten Berlin'deki resmi temaslarda Türk ve Alman yetkililerin
sadece dışişlerinde değil içişleri bakanlıkları düzeyinde de kapsamlı bir eşgüdüm siyasetinin devreye gireceğine vurgu yapmaları önemliydi.
Bu anlamda görüşmelerde
ayrıştırıcı konular yerine ilişkilerin normalleşmesi
adına
bütünleştirici başlıkların öne
çıkarılması dikkat çekiciydi.
***
Çünkü reel-politik yakınlaşmalar; siyasi jestler, vize kolaylığı, hareket serbestliği, göçmenler, enerji güvenliği ve terörizme karşı mücadele konularındaki
işbirliğinden daha kapsamlı bir eşgüdümü gerektiriyor.
Nitekim yeni dönemde
Brüksel- Ankara yerine AB'den daha bağımsız
bir
Berlin-Ankara dinamiği devreye
giriyor.
Zira AB'nin geleceğinden çok kendi bekasına odaklanan bir Berlin stratejisivar karşımızda.
Bu yüzden de Almanya artık ABD'nin dayattığı
sahte norm ve değer güdümlü bir Avrupa Birliği (AB) siyaseti yerine reel-politik merkezli daha bağımsız bir stratejiye doğru
makas değiştiriyor.
ABD'den kaynaklanan baskılara karşı
yeni bir 'weltpolitik' arayışındaki Almanya, bu sefer
Osmanlı ile yakınlaştığı 1890'lardaki stratejiden farklı bir donanımla yüzünü Türkiye'ye dönüyor.
Daha doğrusu ağırlık merkezini
Türkiye, Rusya, İran ve Çin'in oluşturduğu yeni küresel eksene yaklaşıyor Almanya.
***
Bu yüzden ABD Başkanı
Donald Trump'ın tehditlerine rağmen
Rusya ile Kuzey Akım II projesini iptal etmedi.
Ayrıca ABD'nin ekonomik savaş açtığı Türkiye ile sergilediği sıcak dayanışma, Berlin'in
Avrupa kıtasına sıkıştırılmış temkinli AB politikasını terk edip aktif bir küresel stratejiye geçişini (Weltpolitik) temsil ediyor.
Çünkü ABD merkezli
Atlantik ittifakı ölüm döşeğinde.
Küresel blokların yeniden şekillendiği bir dönemde Alman yönetimi çok zorlu bir aşamadan geçiyor.
Almanya Dışişleri
Bakanı Heiko Mass daha geçen ay Handelsblatt
Global'daki yazısında "
Yetmiş yıllık transatlantik ilişkilerde en karanlık saatleri yaşıyoruz" demişti.
'
Atlantik Brücke/Atlantik Köprüsü' adlı kuruluşun başkanı
Friedrich Merz de geçenlerde konuştuğu
Henry Kissinger'ın "ABD ve Alman ittifakı artık sona erdi" şeklindeki
ifadesini aktarmıştı.
Ancak ABD'nin yüz çevirdiği
Berlin'in havlu atması, Türkiye ile açılan yeni sayfanın geleceği için yeterli olmayacaktır.
İlişkilerin
rayına oturması ve zedelenen güvenin tahkim edilmesi özellikle
iki kör noktanın iyice aydınlatılmasını zorunlu kılıyor.
Bunlar da terör örgütleri
FETÖ ile PKK dosyalarıdır.
Türkiye ile ilişkilerin gelecekteki seyri Almanya'nın bu iki kritik konuda sergileyeceği performansa bağlı.