Herhangi bir sorunda Türkiye'ye diş geçiremeyeceğini anlayan ABD'den hep aynı teraneyi işitiriz.
Son yaptırım skandalından sonra da yine o sakızı çiğnediler.
5 Haziran 1964'teki Johnson Mektubu ile başlayıp 15 Temmuz 2016 darbe ve işgal girişimiyle zirve yapan bütün krizlerin ardından ABD yönetiminin ağzından düşürmediği o bayat sakızın ne olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz.
'Türkiye, ABD'nin bir NATO ortağıdır. Stratejik ve kilit bir müttefikidir.'
Bize fenalık gelmesine rağmen ABD'li yetkililer bu nakarattan asla bıkmadı.
Nitekim papaz krizinde sahneye çıkan ilk yetkili olan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, daha ağzını açar açmaz bu teraneyi tutturmadı mı?
***
Bakmayın siz ABD'li siyasilerin 'siz değerli bir ortaksınız' açıklamalarına.
Türkiye, coğrafi konumu ve fiziki kaynakları nedeniyle ABD için esas olarak
askeri bir dayanak noktası olmaktan başka bir önem arz etmiyor.
Bu gerçeği ilk ve en net şekilde dile getiren kişi ABD'nin ünlü savunma bakanlarından
Robert S. McNamara'dır.
Vietnam Savaşı'ndaki sivil katliamların mimarı olan McNamara,
1967'de ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi'nde Türkiye'nin değerini şöyle anlatmıştı: "
Ortadoğu ABD için siyasi, askeri ve ekonomik bir yol kavşağıdır. Buradaki petrolün Batı dünyası için hayati değeri vardır. Özellikle
Yunanistan, Türkiye ve İran ile müttefik durumumuzun devam ettirilmesinde çıkarımız büyüktür. Çünkü bu üç ülke
SSCB ile sıcak deniz limanları ve
bölgedeki petrol kaynakları arasında bulunmaktadır."
Bu stratejiyi de "
Modernliğin laiklik, laikliğin Batılılaşma ve Batılılaşmanın da Atlantik hegemonyasının destekçisi olmaktan geçtiği" mavalıyla zihinlere kazıdılar.
***
Ne var ki bu emperyalist kısır döngü,
15 Temmuz direnişiyle ağır bir darbe aldı.
Yeni Türkiye, ABD'nin rahatı için bir yüzyılını daha heba etmek niyetinde değil.
İşte
Başkanlık sistemiyle iç ve dış politikamızda dengeleri sarsacak yeni bir aşamaya adım attığımız bir dönemde,
ülkemize kimlerin neden saldırdıklarını gayet iyi biliyoruz.
İki bakana yaptırım kararının ABD'nin
Ortadoğu ve Türkiye'ye dair geliştirdiği '
70 yıllık küresel puzzle'ın sadece küçük bir parçası olduğunun da farkındayız.
Çünkü '
bir şeyin teraneliği' onun kuralsız ve amaçsız olduğu anlamına gelmez.
Ülkemizi soykırım kartı, terör ve darbelerle vesayet altına alma projeleri akamete uğrarken
şeytanlaştırma projeleri de ters tepti.
Biliyoruz ki Batı dünyası, Erdoğan liderliğindeki bir Anadolu ülkesinin 16 yılda bir dünya devletine dönüştüğünü görmenin travması içinde.
Kendine has jeo-uygarlık paradigmasıyla hareket eden Türkiye, bu 'emperyal akıl' sahiplerini adeta delirtiyor.
İşte bu yüzden daha önce
FETÖ, PKK, Suriye, Katar, Kuzey Irak, Rusya, İran ve Almanya üzerinden
tezgâh kuranlar
bugün artık Türkiye'ye doğrudan saldırıyor.
Ancak yeni kuşak
Trumpların kaderi de Bush ve Obamalardan farksız
olmayacak.
Zira aktörler değişse de hep aynı teraneyi duymaktan artık gına geldi.