Eski zamanlarda geçerli olan ve siyasi bir ihtilafın tek bir savaşla çözüldüğü 'düello sistemi' geride kaldı. Bu nedenle günümüz uluslararası ilişkilerinde hiçbir faktör bir ülkenin stratejik kültürü üzerinde başka ülkeler karşısındaki gücü ve bu gücün nasıl algılandığı kadar etkili olamıyor.
Dolayısıyla sistemin iplerini elinde tutan ABD'deki çözülmeden etkilenen küresel atmosfer giderek 1918 ila 1941 dilimindeki yılları çağrıştırıyor.
I. ve II. Dünya Savaşı arasındaki bu kesitte egemen güçlerle yükselen aktörler arasındaki jeo-politik çekişme ikinci kez büyük bir trajediye yol açmıştı.
***
Bugünlerde de benzer bir süreçten geçiyoruz.
Küresel ekonomik rantı son 15 yılda yüzde 30 oranında azalan ABD'nin askeri ve siyasi gerileyişi
de dikkat çekiyor.
Bunun sonucu olarak ülkeler arasındaki
nispi güç dengesi dönüşüyor ve her ne kadar üstün konumunu muhafaza ediyor gibi görünse de ABD'nin liderlik sınırları daralıyor.
Çünkü
Çin'in diğer rakiplerden farklı bir karakterde olması,
Rusya ile mücadeleye alışan ABD'nin kimyasını alt üst ediyor. Özellikle
Çin'in ucuz işgücü, ucuz ihracat ve güçlü büyüme ile simgelenen ekonomik mücadele modeli, deyim yerindeyse bütün ezberleri bozmuş durumda.
***
Buna ek olarak Çin,
global statüko içinde daha fazla nüfuz sahibi olmak isteyen
diğer aktörlerden sadece mücadele
tarzıyla değil sunduğu çözümler bakımından
da ayrılıyor. Önü kesilince
kendi sistem ve kurumlarını devreye sokan Çin,
örneğin Kasım 2014'te
IMF ve Dünya Bankası'na alternatif olarak gösterilen
Asya Altyapı Yatırım Bankası'nı (AIIB) kurdu.
2018'de üye sayısı 84'e ulaşan AIIB, bugün
küresel güç dağılımındaki çok kutupluluğu sembolize eden en önemli kurum konumunda.
Benzer şekilde
Rusya, Türkiye ve İran'ın Astana süreciyle ABD'yi Suriye'de
'by-pass' ederek kendi siyasi çözümlerini
devreye soktuğunu da unutmamak lazım.
***
Sadece ekonomide değil askeriyede de ABD'nin dengesini sarsan bir Çin var karşımızda. Özellikle
Pasifik'te 320 gemiyi bulan Çin donanması son üç yıldır
Amerikan deniz istihbaratının adeta
kâbusu haline gelmiş durumda. 1990'lara
kadar bir
kıyı gücü olmaya mahkûm edilen Pekin, bugün devasa deniz gücüyle
Pasifik ve Hint Okyanusu'nu birer 'Çin gölü'ne dönüştürmeye çalışıyor.
Küresel hegemonyanın anahtarı konumundaki Pasifik'i kaybetme
riski bu nedenle ABD'nin uykularını kaçırıyor.
Bu panikten dolayı ABD,
2017'deki Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde Çin ve
Rusya'yı hedef alan
büyük güçlerarası rekabet doktrinini yeniden hayata geçirdi.
Nitekim
Pasifik Donanması Komutanı Amiral Philip S. Davidson iki
hafta önce
"Çin'i ancak savaş durdurur" çağrısında bulunurken önceki gün de
ABD Donanması Komutanı Amiral John Richardson,
"Büyük güçlerin rekabeti çağına dönüyoruz. Bu
yüzden 2011'de feshedilen Kuzey Atlas
Okyanusu'ndaki
2. Filo'yu bugün yeniden kuruyoruz" dedi.
Fakat Atlantik ve Pasifik'teki
ittifak sistemi sarsılan ve emperyal kurumları kan kaybeden ABD'nin olası bir küresel
kapışmada aynı anda birçok Asya gücüne
karşı zafere ulaşması çok zor.
Washington'un
'ABD sonrası yenidünya'ya alışmasından başka şansı yok. Zira dünya artık ABD'nin öteden beri at koşturduğu dünya değil.