Suriye'de Rusya'dan bozgun yiyen ABD ve müttefikleri şimdi de Kore Yarımadası'nda Çin'den aldıkları darbenin şoku içindeler.
Ancak kuyruğu dik tutmaya çalışan Atlantik dünyası şu sıralar İsrail ve Suudiler üzerinden İran'a yönelik güç odaklı senaryolarla hezimetlerini perdelemeye çalışıyor.
Kuzey ve Güney Kore arasındaki barış, daha şimdiden tarihe Çin'in küresel sahnede ABD'ye tattırdığı en önemli siyasi/askeri yenilgi olarak geçti.
Zira Mart 2014'te Barack Obama'nın "Çin'e karşı büyük pazarlık" adı altında devreye soktuğu Rusya, İngiltere, Fransa, Türkiye ve İran'ı ABD'nin yanına çekme projesi hüsranla sonuçlandı.
Kimse Çin'i 'by-pass' edip ABD'ye yanaşmadı.
Bu nedenle derin devletin şahin Huntingtonlar yerine atadığı neoliberal Joseph Nye ve David Welch gibi teorisyenler, bugünlerde Atlantik'in Çin karşısındaki gerileyişini 'küresel dönüşüm' adı altında makyajlamakla meşgul.
Oysa hangi tevile başvursalar da IMF, Dünya Bankası, NATO, BM, AB ve DTÖ gibi ABD sisteminin temel dayanağı olan kurumlardaki erozyon, hızlanarak sürüyor.
***
Hatta işlevsiz olmaya başlayan ABD merkezli statüko artık küresel bir tehdide dönüşmüş durumda.
Ne var ki Avrasya'nın sergilediği dayanışma ve kavuştuğu askeri caydırıcılık yeteneği, ABD'nin saldırganlığını frenliyor.
Ya da Suriye'de gördüğümüz gibi bu saldırganlık
pahalı bir havai fişek gösterisinden öteye geçemiyor.
Atlantik'in trajedisini yazan
Amerikalı tarihçi Alfred W. McCoy, 12 Eylül
2017'de çıkan "In the Shadows of the
American Century: The Rise and Decline
of US Global Power/
ABD Yüzyılı'nın Gölgesinde: Küresel Güç ABD'nin Yükseliş ve Düşüşü" isimli kitabında en
iyi senaryoda bile ABD'nin 2030'da dünya
hegemonyasını kaybedeceğine işaret ediyor.
Kuşkusuz bu gerileyişin en önemli nedeni
Pasifik'teki Amerikan üstünlüğünün sona ermesidir.
Nitekim küresel hâkimiyet için Pasifik'i en önemli jeo-politik dayanak noktası haline getiren ABD, II. Dünya Savaşı'ndan sonra
Avrasya'yı doğuda Japonya ve Filipinler ile batıda ise NATO ittifakı ile kuşattı.
Özellikle Çin ve SSCB blokunu Pasifik'ten çevrelemek için ABD, Avustralya'dan Filipinler, Japonya ve Güney Kore'ye kadar yayılan
450 üsten oluşan devasa bir askeri ağ oluşturdu.Fakat 1990'lardan sonra küresel mücadelenin Ortadoğu'ya kaymasıyla ABD'nin Pasifik Donanması'nın hacmi yarı yarıya küçülerek gemi sayısı 271'e düştü.
Çin ise
2015'te yayımladığı 'Beyaz Sayfa' isimli doktrinde, karanın denize
olan üstünlüğü anlayışına son vererek
Asya, Afrika, Hint Okyanusu ve Kore kıyılarını temel hedef seçen modern bir deniz filosu
kurmaya başladı.
Üç yıl içinde 300'ü aşan gemiyle Pekin, ABD hegemonyasının omurgasını oluşturan Pasifik'te üstünlüğü ele geçirdi.
Pasifik'te kaybeden ABD,
dünyadaki yüzde 70'lik kaynak ve nüfusa ev sahipliği yapan Avrasya'nın kontrolünü
de yitirmeye başladı. Bu fırsattan hareketle
Kore Yarımadası'nı bütünleştiren Çin, sadece
Avrasya kuşatmasını yarmakla kalmayacak,
ABD'nin
Panama ve Filipinler arasında uzanan Pasifik koridoru üzerindeki
egemenliğini de sarsacaktır.
Bu anlamda
Berlin Duvarı'nın yıkılışı nasıl SSCB'nin çöküşünü simgeliyorsa
Kore Yarımadası'na 65 yıl sonra gelen barış
da
Imperium Americana'nın çöküşünün sembolü olacaktır.