İstanbul'da düzenlenen 'Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Batı'ya ve İslam dünyasına verdiği mesajlar adeta manifesto niteliğindeydi.
Bu manifestonun en önemli özelliği emperyal Batı'nın İslam dünyasına yönelik üç asırdır devam eden kaos, işgal ve sömürü politikalarını dobra bir şekilde ifade edip çözüm yollarını da göstermesiydi.
Karl Marx ve Friedrich Engels'in Alman İdeolojisi'nde dile getirdikleri gibi Batı siyasetindeki ahlaki kepazelik ve tavır düşüklüğü, bu aktörlerin hegemonya arayışlarının da omurgasını oluşturuyor. Amerikalı tarihçi Christopher Lasch de 'Seçkinlerin İsyanı ve Demokrasiye İhaneti' isimli eserinde, "Batı medeniyetini mutlu bir azınlığın rahatı için feodal baskı yöntemlerini sürdüren organize bir tahakküm sistemi" olarak tanımlamıştı.
Şimdi bu sistem çözülüyor.
İnsan hakları ve özgürlük gibi değerlerle perdelenen vahşet günümüzde ırkçılığa, mali krizlere, soykırım ve işgallere gelip dayanmış durumda. Çıkarları için yeryüzündeki Kızılderililerin soyunu tüketip siyahi ırkı köleleştiren ve sarı ırkı da vatanlarında parya haline getiren Beyaz Batı'nın 'medeni sistemini' dünya artık taşıyacak halde değil.
***
Bu anlamda '
İslam dünyası niye bu halde?' diyenlerin kasten perdelediği gerçeklere
bıkmadan işaret etmek lazım.
Özellikle bir asırdır
ABD ile Batılı müttefikleri, kontrol edemedikleri ülkeleri ya
dışarıdan müdahale ve işgallerle ya da içeriden kaos senaryoları ve darbelerle alaşağı etti. ABD, kurduğu askeri üsler ve
CIA operasyonlarıyla Hazar'dan Aden'e
Afganistan'dan Suriye'ye uzanan İslam coğrafyasını adeta '
başarısız devletler çöplüğü'ne çevirdi. Bir asırdır demokratik kurumların her tür işleyişini baltaladılar.
Cezayir, Filistin, Mısır, Türkiye ve diğer ülkelerdeki
seçim sonuçlarını kabullenmediler.
Sayın Erdoğan gibi defalarca sandıktan zaferle çıkmış bir lideri eli kanlı diktatörlerle bir tuttular. Boyun eğmeyen liderleri ise ya
Erbakan, Mursi, Musaddık veya Allende gibi darbeyle devirdiler.
Ya
Menderes, Kaddafi, Saddam ve Kongolu lider Lumumba gibi öldürdüler.
Ya
Chavez ve Özal gibi 'doğal yollarla' tasfiye ettiler.
Ya da
Castro gibi ehlileştirdiler.
***
Son olarak da kirli emelleri için
DEAŞ, El Kaide, PKK ve FETÖ gibi proje terör örgütlerini kurup beslediler.
Böylece Nijerya'dan Afganistan'a Fas'tan Arakan'a kadar uzanan İslam coğrafyasını
ölüm tarlalarına dönüştürdüler. Dolayısıyla vesayet altına alınmış İslam dünyasındaki
bütün kronik sorunların kökeni Batı'nın emperyal politikalarından ve onların başımıza atadığı
gayri milli yöneticilerden kaynaklanıyor. Bu zihniyeti ve aktörlerini mahkûm etmeden maruz bırakıldığımız
jeo-politik felaketlerin sonuçları üzerinden yapacağımız hiçbir açıklama bizi özgürleştiremez.
Zira Erdoğan'ın veciz şekilde vurguladığı gibi "
Müslüman ülkelerin liderleri dahi dünya beşten büyüktür tezini anlamış değil. Köleleştirme politikalarına onlar da alıştılar." Ne var ki "mesele petrol, altın, elmas, pazar payı olunca adeta
kan kokusu almış köpek balığı gibi binlerce kilometre öteden koşup gelenlerin" kurduğu sistem çatırdıyor. Kim ne derse desin yeni bir dünya doğuyor. Son yıllarda karşılaştığımız bütün zorluklar işte bu
yeni dünyanın doğum sancılarıdır.