Çözüm süreci" çerçevesinde bir "akil adamlar", doğru deyişle "akil insanlar" komisyonu oluşturulması gündemde. Gün geçmedi ki bu konu şu veya bu biçimde ele alınmasın.
Öyle bir boyuta gelindi ki, basının bir bölümü, asli süreç haberlerine ayrılan yerden daha fazlasını bu buna ayırdı. Magazinleşme noktasına kadar gelindi, denebilir.
Gazetecilik öğrenimi gördüğünü belirten SABAH okuru Sibel Turanlı, "size sormam lazım" diye girdi lafa. "Bana göre gazetecilerin görev alacağı veya almayacağı roller bellidir.
Bence böyle aktif siyasi rollere girmemeleri doğru olur. Bakıyorum kimse bunu tartışmıyor, herkes hevesli, keşke beni de alsalar havasında. Tuhaf buluyorum. Ne dersiniz?"
Evet, soru çok önemli: Gazeteci, "çatışma çözümü" amaçlı böylesi bir "akil insanlar komisyonu"nda yer almalı mı, almamalı mı?
Meslektaşlar arasında kaç zaman geçmesine rağmen konuyla ilgilenen yok. Oysa mesleğimizin her bir boyutunu tartıştığımız bu dönemde sorulacak önemli bir soru da budur.
Konuyu farklı ülkelerdeki ombudsmanlara da sordum.
Kenya Nairobi Star gazetesinin okur editörü Karen Rothmeyer'e göre cevap hayır. "İlginçtir ki sizdeki süreçte kendi servisini hazırda tutan gazeteciler var, ama başkalarının rolleriyle özdeşleşmeyi sorgulamıyorlar" diyor.
Ekliyor: "Aslında faal gazeteciler komisyona katılmamalı, ama emekli olanlar? Belki. Ben öyle olsaydım bile, iki defa düşünürdüm. Bu açıdan, cevabı zor."
ABD'nin Delaware eyalet gazetesi Morning News and Evening Journal'in eski ombudsmanı Harry F Themal'in cevabı net: "Hayır. Gazeteci gözlemler, analiz eder, yorumlar; siyasi hareketin parçası olamaz."
Karşı tavırda olanlar da var.
Yılların çözülmeyen ihtilafının merkez üssü Kıbrıs'ın saygın gazetesi Yeni Düzen'in okur temsilcisi Prof Süleyman İrvan, "evet, katılmalılar" diyor: "(Bu) gazeteciliğin rolünü tanımlama açısından önemli bir sorudur. Soruya cevap kanaatimce Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin ilan ettiği 'Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde yer almaktadır.
Bildirgenin görevleri saydığı bölümün 3. maddesi, gazetecinin, 'başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini..' savunması gerektiğini belirtmektedir. Benim bundan anladığım, barış, demokrasi ve insan hakları konularında gazetecinin gözlemci rolünün ötesinde bir rol üstelenebileceği, barış girişimlerine, evrensel gazetecilik ilkelerini de gözeterek, aktif biçimde destek olabileceğidir. Kişisel görüşüm de gazetecinin bu konularda taraf olduğu ve olması gerektiği yönündedir. Dolayısıyla gazetecilerin 'akil insanlar' komitesi içinde yer almalarında mesleki bir sakınca görmüyorum. Ayrıca, bir akademisyen olarak desteklediğim barış gazeteciliği anlayışı da gazetecilerin barışçı çözüm girişimlerine katkıda bulunmalarını gerektirmektedir.
Üstelik, bu komitede gazetecilerin yer almaları halinde, sürecin saydam biçimde işleyeceğini de hesaba katmak gerekir."
Ben, pek umudum olmamakla birlikte, gazetecilerin bu komisyonlardan uzak durması gerektiği kanısındayım.
Gazetecinin görev tarifi, gazetecilik sınırları içindedir. Gazeteci, görevi gereği haber veya yorum için izlediği kişi, kurum, olgu ve süreçlerin dışında kalabildiği ölçüde, yaptığı iş açısından halk önünde inandırıcı olur. Ne amaçla olursa olsun, arabuluculuk, barış aktivizmi, savaş veya çözümsüzlük eylemciliği, "akil insan komisyonu" üyeliği, inandırıcılık açısından sorunlar yaratmıştır, yaratır.
Tabii, "gazeteci"den ne anladığımız önemli.
Editörler ve muhabirler farklı, köşe yazarları, kanaat önderleri farklı. Süreçte hep sonuncuların adı geçiyor. Onlardan konuşuyoruz.
Peki, köşe yazarı "akil insan" komisyon üyesi olmalı mı? Hayır. Birincisi, bu belli bir mesaisi olan bir iş olarak tasarlanmış görünüyor.
Sadece gözlem amaçlı ise, zaten Kürt sorununun gözlemciliği ve analistliği, 30 yıldır köşe yazarlarının iş alanı. İkincisi, bu konuda köşe yazarları zaten yıllardır birer akil insan gibi siyasi tartışmalara yön ve katkı verdiler. Vermeye de devam edecekler. Süreci yönetenlerin onların köşelerinden yararlanmaları yeterlidir.
Süreç, belli bir mutabakat sağlamak amacıyla, farklı siyasi temsilcileri (muhalefet de dahil) de kapsayıcı olmazsa, gazetecinin komisyondaki yeri, tercihi daha çok sorgulanır olacaktır.
Kaldı ki, arkasındaki halk gücü ne olursa olsun, ne süreci olursa olsun, gazeteci ve köşe yazarının işi bağımsız bir konumdan, eleştirel aklı hiç elden bırakmadan, "dışarıdan" doğru, dürüst, dengeli, çok sesliliğe imkan tanıyan bir mesleki rolün sınırları içindedir. Aksi halde toplumu sağlıklı bilgilendirmede aksamalar yaşanır. Mesleğine saygılı her köşe yazarının "akil insan komisyonu" üyeliğine uzak durmasında sayısız fayda var. Başbakan Erdoğan'ın da bu konuda bazı tereddütleri olduğunu anlıyorum. Ama bir teklif geldiğinde gazetecilik adına reddedecek kişi sayısının ne yazık ki çok az olacağını sanıyorum.
Başbakan, medya mensuplarını böyle bir komisyonun dışında tutmalı; akademi, medya, STK ve sanat camiasından toplum aktörlerine yer vermelidir.
Böyle yaparsa medyayı asli rolüyle baş başa bırakır, mesleğimize de büyük iyilik etmiş olur.