Bu haftaki şikâyet ve itiraz konusu, SABAH yazarı Hıncal Uluç'un 5 ve 6 Şubat tarihli köşelerinde yer verdiği RTÜK eleştirileri.
Uluç, 5 Şubat tarihli RTÜK Adlı Kurum Ne İşe Yarar? başlıklı yazısında bir okur mektubuna yer vermiş, ardından, bu mektuptaki RTÜK eleştirilerine ek eleştiriler getirmişti. Ayrıca bazı TV kanal ve programları da eleştirilenlere eklenmişti. Konu, programlardaki reklam sürelerinin aşırı uzunluğu, güncel yayınlarda sanal reklam verilmesiydi.
Uluç ertesi gün de eleştirilerine devam etti. Yüzde 3'e Kurban Edilen Halkım başlıklı yazısında Sanal Reklam Yönetmeliği'nin maddelerini ele aldı.
Yazılara RTÜK'ten tepki geldi. "Birkaç kez denedik ama kendisine ulaşmak mümkün olmadı" diyen RTÜK, ardından Okur Temsilcisi'ne başvurdu.
RTÜK Üst Kurulu İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk imzalı uzun itiraz yazısında, özetle şu gerekçeler öne sürülüyor:
Yazılarda hem RTÜK hem de çalışanları asılsız iddialarla suçlandı.
RTÜK'ün yasaya aykırı reklam karşısında sessiz kaldığı iddiaları, bir kısmı karşılığı olmayan düzenlemeler, bir kısmı ise iki yıldır yürürlükte olmayan düzenlemelerdir.
Uluç'un karşılığı olan iddialarının muhatabı ise RTÜK değil, yayıncı kuruluşlardır.
Yazıda ayrıca şu görüşlere de yer veriliyor: "İddialarda Lig TV bilgisi dışında somut hiçbir bilgi (hangi kuruluş, tarih ve zaman diliminde 15 - 16 dk. reklam yapılmıştır) bulunmamakta. Bununla birlikte bazı kuruluşların reklam sürelerini aşması mümkün ve muhtemeldir. Tüm dünyada, birçok alanda yüzlerce düzenleme mevcut. Ancak, yine bu alanlarda binlerce kural çiğneme gerçekleşebilmekte. Eğer suç tespit edilmiş ve müeyyide uygulanmamışsa, eleştirilmesi gereken bu durum olmalıdır. Yazınızda iddia edilen bazı kuruluşların iddia edildiği şekilde süre aşımı ihlalleri ile ilgili ne tür bir işlemle karşılaştıklarına ilişkin hiçbir bilgi sahibi olmadan ve bilgi sahibi olmak için hiçbir teşebbüste bulunmadan ithamlarda bulunmak, iddialarınızın iyi niyet çerçevesinde yorumunu zorlaştırmaktadır."
"Reklamlarla ilgili yeni yasanın uygulandığı tarihten (03.03.2011) bu yana (ki bunlardan 254 adedi gizli reklamdan, 265 adedi, kapaksız reklamdan, 233 adedi yanıltıcı reklamdan, 130 adedi süre aşımından, 90 adedi program desteklemeden, 20 adedi de sizin sanal reklam zannettiğiniz ve yeni yasa ile serbest bırakılan Ürün Yerleştirme'nin yanlış uygulanmasından olmak üzere) 1177 adet müeyyide uygulanmıştır. Yayın içeriği ile ilgili toplam müeyyide sayısı ise 486'dır. Yani göz yumulduğu iddia edilen ticari iletişimle ilgili ihlallere uygulanan müeyyideler, toplam müeyyidelerin %70'ini oluşturmaktadır."
"Özetle, yazınızda konu edilen düzenlemeler, yaklaşık 2 yıl önce yürürlüğe giren yasa ile değişmiş olup, bir kısmı ise (reklam arası 6 dk.) zaten hiç var olmamıştır. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, görevini yasalar çerçevesinde titizlikle yürütmektedir. Hiçbir ihlale göz yumması söz konusu değildir. Yasal düzenlemelerin çiğnenmemesi ve hiç ihlal yapılmaması, ancak ön denetim (sansür) ile mümkün olabilecek bir husus olup, bunu savunmak mümkün değildir. Ayrıca, daha önce %5 olan ticari iletişim gelirlerinden alınacak pay, yaklaşık 2 sene önce yürürlüğe giren yeni yasa ile %3'e çekilmiştir. Sadece bu husus bile, iddiaları asılsız kılmaya yeterlidir. Kaldı ki Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, gelirlerinin fazlasını her yıl hazineye devretmektedir."
Uluç, konuya köşesinde 1 Mart günü bir kez daha yer ayırdı. Söylem Değil, Eylem! başlıklı yazıda RTÜK eleştirilerini sürdürdü. Ayrıca son yazıda, "tek bir şeyi düzeltin, bu sayfanın tamamını size helal ederim, tamam mı?" ifadesini de kullandı.
Böyle bir söylem, ardından gelen tartışma, ombudsman açısından nasıl bir manzara arzediyor? Şöyle:
Haberleri köşe yazılarından ayırmak gerekir. Ancak, ülkemizde kemikleşen geleneğe göre köşeler zaman zaman yorum yerine haber (mülakat vs) veya haber-yorum harmanı bir içerikle yayınlanıyor. Bu da temel habercilik kriterlerini (doğruluk, hakkaniyet, denge...) köşe yazılarına da yer yer teşmil etmemizi gerektiriyor. Bu, genel bir sorun.
Öte yandan, köşe yazılarına ilişkin olarak geçerli bir "öznellik-şahsilik" kriteri var. Köşeler özgür ve serbesttir. Yazarlarının üslubunu, duruşunu, meşrebini, dünyaya bakışını yansıtırlar. Köşelerdeki iddialar sert, aykırı, çizgi dışı, irkiltici, ironik, kışkırtıcı vs olabilir. Ancak, eleştiriye hoşgörü esastır. (Hakaret, ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı; halk kesimlerini, sosyal grupları alenen aşağılama vb ayrı konular.)
Şeffaf ve hesap verme yükümlülüğündeki bir kurumla ilgili görüşlerini kendi üslubunca (RTÜK 'argo' demiş) dile getirmekle Uluç haksız görülemez. Bu görüşler, açık ki, halkın bir kesiminin algı ve tepkisiyle de örtüşmektedir. Eleştirilerini paylaşmaya istediği kadar devam edebilir.
Ancak, haberlerde olduğu gibi, somut olgular üzerinden köşelerde yer alan eleştirilerde somut veri paylaşımı ve hakkaniyet beklemek okurların hakkıdır. Uluç'un ilk yazısında yer verdiği okur mektubu yeterince sarih olmayabilir, ama kendisinin eleştirilerini biraz daha net verilere/örneklere oturtmasında yarar vardı. ("Her programda 16 dakikaya varan reklam arası" gibi ifadeler kamusal tartışmayı zorlaştırırlar.)
Uluç, 5 Şubat'tan itibaren, milyonlarca TV izleyicisini ilgilendiren, bir kısmını belki bunaltan bir konuyu tartışmaya açmış oldu. Basın bir kamusal tartışma mecrası ise, mesele "üzüm yemek" ise, eleştirilen kurumun cevabı (tatmin edici veya değil) yazarın uygun göreceği hacimde (özetle vs) okurlarla paylaşılmalı, gerekirse eleştiriye yine devam edilmeliydi. Her durumda bu paylaşım gerekmeyebilir, ama elbette köşe yazarı da haberci gibi hakkaniyet ölçüsü üzerinden takdirini kullanmalıdır. Günün sonunda önemli olan, gerçeğin farklı yüzlerini her biri yeterince zeki olan okurların takdirine bırakmaktır.