Toplumda yarattığı derin üzüntü ve öfke bir yana, silahlı-bombalı şiddet ve terörün Türkiye'de basında yarattığı bir de bıkkınlık var.
"Hain Pusu" veya "Kahpe Baskın" gibi manşetlerin iyice kanıksanmasının, klasik deyişle klişe haline gelmesinin sebebi, gazetecide de vatandaşta da "aynı film", "gene aynı acılar" duygusunun körleşmeye yüz tutması denebilir belki de.
Terör yıllardır değil, artık on yıllardır aynı davranış biçimiyle toplumun içini kemiriyor. Hoşgörüye dayalı, istikrarlı bir geleceği öteliyor durmadan.
Aktütün Karakolu saldırısı, acaba, o "aynı filmin" sıradan, sonradan tekrarı gelecek bir karesi mi?
Gazeteci, onlarcasına gerek yok, bir insanın bile canını alan şiddette, bir yerde hep bu soruyu kendine sorar.
Yapabileceği şeyler çok sınırlıdır.
Çünkü o içinde yaşadığı topluma ayna tutmakla, "sorgulamakla" yükümlüdür.
Asker ülke toprak ve sınırlarının güvenliğini sağlamakla...
Seçilmiş siyasetçi, demokratik yollardan giderek hoşgörüyü, istikrarı kurmakla...
Toplum da demokratik yollardan talep etmekle...
Terör arada bir böyle büyük dalgalarla sabırları, duyguları yoklarken, Aktütün hadisesi bir kez daha eksikliklere işaret etti.
Yukarıda sayılan görev dağılımında "yapılmayanlar" çok fazla.
Basın, öteden beri, negatif ayrımcılıkla Güneydoğu'nun ve Kürtlerin "haberine" önem vermiyor. Onların temel "yurttaş" sorunlarına (iş, aş, sağlık, konut vs.) "yokmuş" gibi bakıyor.
Toplum "teröre karşı" İspanya'daki gibi sessizce sokaklara dökülmüyor.
Asker (basında son zamanda giderek artan ölçüde) sorgulanan olası "görev ihmali" konularında hâlâ yeterli ölçüde ve açıkça hesap vermiyor.
Siyasiler "günü kurtarma" derdiyle "klişe söyleme" sarılıyor; sorunun damarına girmiyor. Bu bakış dış politikayı da tıkıyor.
Tablo 2008 Türkiye'sinde bu.
Üçünü kendi haline bırakıp yine kendimize dönelim.
Evet, ülkenin doğu kesimlerindeki temel sorunlarla ilgili habercilik zayıfladı, ama basında bir kurum olarak TSK'yı daha net sorgulayan bir çizgi de giderek belirginleşiyor.
Yine de toplumsal infial hallerinde herkes, her kurum veya yetkili, basını belli bir çizgide durmaya zorlar.
Medyaya akıl verilir, yol gösterilir.
Daha önce defalarca yazdığım gibi, terörle ilgili haber ve yorumculuk tek bağı demokrasi olan bir "ince kuyumculuk" tur. Olanları iyi ve ayrıntılı anlatmak, halka önemli gelecek unsurları karartmadan vermek, "ne" kadar "neden"i de sorgulamak ve tabii sorumlu varsa hesap da sormak.
Korkmadan kuşkucu olmak. Kışkırtmadan ölene, zarar görene sahip çıkmak.
Bütün bunlar, aslında, yukardaki üç unsuru doğru yöne sevk edici olabilir.
Basın olarak "aynı filmi" görmekten kurtulmanın yolları işte bunlarla sınırlı.