Hatırlayacaksınız, 16 Ekim tarihli gazetemizin 20. sayfasındaki bir başlıkta 'Polis değil ama öğrenci dövüyor' denilmişti. Haber, polis olmamasına rağmen emniyet mensuplarının teçhizatını kullanan; onlar gibi copu, kelepçesi, botları, yağmurluğu v.s. bulunan Memoli lakaplı kişinin İstanbul Üniversitesi'ndeki 'icraatlarını' anlatıyordu. Yazar Yüksel Aytuğ da "Başlık bu ülkede öğrenci dövme yetkisinin sadece polise ait olduğu gibi berbat bir anlamın ortaya çıkmasına neden oluyor" diye yazmıştı. İtirazı işlerken sayfa editörü Fikret Eser'le konuşmuş ve özür dilediğini belirtmiştim.
Ama galiba aramızda yanlış anlaşma olmuş. Fikret daha sonra bana gönderdiği bir email'in sayfada ele alınmasını istemiş, ama bu kez de mail nasılsa arada kaynayıp gitmişti. Kimseye haksızlık etmek istemem. Eser'in itiraza itirazını kısaltarak aktarıyorum.
"Yanıt hakkımı kullanmaya karar verdim... Polis teşkilatı bu ülkenin en çok eleştirilen ve önde giden kurumu. Bunu ben yaratmadım herhalde... Manisa'da 15 yaşında sebepsiz yere işkence edilen çocuklar, yıllarca her hafta yerlerde süründürülen Cumartesi Anneleri, Mardin'de babasıyla yargısız infaz iddialarıyla öldürülen 14 yaşındaki Uğur Kaymaz, ki davası hâlâ devam ediyor. Köprü üstünde eylem yapan yaşlı başlı insanları acımasızca döven polis müdürü, sonra Bursa'ya vali oldu. Haber takip ederken sadece ve sadece sol bir gazetede çalıştığı için öldürülen meslektaşımız Metin Göktepe... Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Powell'in bile şikâyetçi olduğu Birsen Altuntaş'ı öldüren polisin bulunamayışı... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen yüzlerce dava, AB'nin İlerleme Raporları'na giren işkence iddiaları. Daha geçenlerde Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün Türkiye'deki durumu anlatan raporları... İçişleri Bakanı Aksu, 81 ilin ilgili kurumlarına genelge yollayıp vatandaşa iyi davranılmasını neden istedi, sürekli olaylara müdahale ederken 'Bu kadar ileri gitmeyin' uyarıları neden yapılıyor acaba, ya da polis okullarında neden insan hakları dersleri verilmektedir?
Önyargılı değilim. Polis camiasından akrabalarım, tanıdığım ve fikirlerine saygı duyup uzun sohbetler yaptığım çok değerli insanlar var. Çok zor şartlarda ve can korkusuyla yaşıyorlar. Bunu da çok önemsiyorum. Yüksel Aytuğ'un hassasiyetini de anlıyorum.
Ancak, TV'de izlediği sanal dünyadan başını kaldırıp hayata bakarsa bunları görebilir. Bakmaktan söz etmiyorum isterse görebilir.
Siz de 'Talihsiz bir başlık' demişsiniz. Bu sözü bu kadar rahat kullanmamanız gerekir diye düşünüyorum.
Bir de özür dilediğimi yazmışsınız. Başlığımın arkasındayım. Zaten bu kadar büyük verilmiş bir başlık eğer istenmezse değiştirilirdi. Gelen eleştirilerin başımın üstünde yeri var. Hata yaptım ve yapacağım ama ortada özür yoktur."
* Fikret'le ayaküstü konuşurken şikâyete ilk tepkisini özür diye algılamışım, yanlış aktardığım için özür dilerim.
* Fikret, benim "tavırlı/yorumlu" başlıklara eleştirel baktığımı biliyor. İtirazını anlıyorum, ama unutulmasın ki bu tür başlıklara yansıyan genellemeler kişi veya kurumlar hakkında oluşan klişeleri de besleme riski taşımaktadır. Hayatında hiç kimseye fiske vurmamış polisler "alındık" dedikleri vakit haksız mı olacaklar? Eleştirilerin makul, odaklı ve somut olması gerektiğini boşuna savunmuyoruz.