BELKİ izlediniz. Bir "star" gazeteci yüzünden dünya basınının amiral gemisi, New York Times'ın başı epeyce derde girmişti. Irak savaşı öncesinde verdiği haberleri kimliği belirsiz tek bir kaynağa dayalı olarak verdiği ve yazdıkları sonradan yalan çıktığı için eleştirilen Judith Miller, Beyaz Saray'dan bir kaynakla olan "farklı" ilişkisini mecbur olduğu halde genel yayın yönetmeni ve gazete yönetim kurulu başkanına söylemediği için işinden oldu.
Gazetenin bir dizi özeleştirisi de bu olayı izledi.
Şimdi de ikinci büyük geminin başı dertte. Watergate skandalını ortaya çıkaran "efsane" gazeteci Bob Woodward, yine Beyaz Saray'la ilgili bir bilgiyi genel yayın yönetmenine zamanında söylemediği için Washington Post'un fena halde ayağına dolandı. (İlkeye önem veren gazetelerde kurum içi işleyiş çok önemli. Hiçbir gazetecinin kurumu ve işlevini gölgeleyecek bir şey yapmaması, bilgi saklamaması gerekir.)
Gazetenin yeni ombudsmanı Deborah Howell'ın dünkü köşesini okuyanlar, Bob Woodward'u yerden yere vuran sert bir yazıyla karşılaştılar.
Öğreniyoruz ki, "star" gazeteci Woodward, "yazı işleri müdür yardımcısı" unvanı ile gazeteye istediği zaman geliyor, yazdığı kitaplar için istediği kadar zaman alabiliyor, bulduğu haberleri gazete yerine kitapları için tutabiliyormuş.
Woodward ve yönetmeni Len Downie skandal patlak verince oturmuşlar ve Woodward'un şahsen özür dilemesi ardından, onu, ne yaptığını ve hangi haberi takip ettiğini kontrol edecek bir editöre "bağlamaya" karar vermişler.
Ombudsman Howell, "Bu hadise sizin için sınavdır; gazetenin sadakati okura mı, Woodward'a mı, göreceğiz" diye yazan bir okura yanıt verirken, "gazetede rolünün ne olduğu okura anlatılmalı; zengin ve ünlü de olsa, diğer habercilerle aynı kurallar altında çalışmalı" diyor. Mesele kapanmış değil, çünkü Woodward kaynağının savcı Fitzgerald'ın açtığı "Beyaz Saray sızdırması" soruşturmasında bilinenlerin dışında daha "büyük" bir kişi olduğunu söylüyor.
Yani iş daha büyüyecek.
O bir yana, görüldüğü gibi, "gazeteci çalıştığı kurumun üstünde olabilir mi?" sorusuna yanıt, o gazeteci kim olursa olsun hiç gözünün yaşına bakmadan veriliyor.
Türkiye'deki "sahipsiz" (editörsüz) köşeler ve "star" yazarlarımızın "dokunulmazlık" haliyle bunun kıyaslamasını okurlara bırakıyorum.