Somut örnekler üzerinden Sabah'a gelen övgüleri de yer elverdiği ölçüde buraya alıyorum.
Sonuncusu, Ersen Gürpınar'dan.
"Bu kez size şikâyet değil, teşekkür için yazıyorum" diyor.
"Yazarlarınızdan Umur Talu'nun araştırmaya dayanan ve okur düşüncelerine de yer verdiği OYAK ile ilgili yazılarını büyük bir şaşkınlıkla okuduk, çünkü büyük bir yüreklilikle kaleme alınmışlar. Özgür basından ancak böyle söz edebiliriz..."
Talu, bildiğiniz gibi OYAK'la ilgili bazı eleştiri ve sıkıntıları köşesine taşımıştı geçen hafta boyunca.
"Tabu" sözcüğü bu bağlamda sıkça geçer.
"Tabu", bir anlamda, "dokunulmazlığı olan konu" demek.
Bize yabancı meslektaşlarımız sık sık sorarlar, "tabularınız ne?" diye.
Veya, "tabuları aşmada hangi noktadasınız?" diye. Mesela Yunanistan'da Batı Trakya azınlığına Türk kimliği vurgusu yapmak veya Makedonya'dan bu adla söz etmek bir basın tabusudur.
Aşılamamıştır.
Bizde ise -bunu her zaman meslektaşlara söylüyoruz- daha cesur, daha sorgulama yanlısı, meslek ve halk adına daha "doğrucu" bir taraf var.
1915 Ermeni tehciri, Güneydoğu/Kürt meselesi, Kıbrıs vb. aşılmış, aşılmakta olan tabular.
Ordu da giderek artan ölçüde eleştiri ve sorgulama merceğinde.
Böyle olması da doğal.
Çünkü o da toplumun yerleşik bir kurumu.
Demokrasi ise bir şeffaflık rejimi.
İslamcı ağırlıklı basında Atatürk konusunda da farklı, ters fikirler yer bulabiliyor.
Dinsel uygulamalarla, İslami yorumlarla ilgili ortaya atılan aykırı görüşler de bir başka tabuyu zorluyor. Kimse "dindir" diye susturmaya kalkmıyor.
Küçük bir kesim, beğendiği "tabu"yu korumak yanlısı olsa da...
Türkiye'nin gücü, güzelliği, demokrasiyi genişleterek fikirleri özgürce uçuşturmasında.
Doğru yol bu.
Gazeteci tabu tanımaz.
Onun derdi, halkı ilgilendiren gerçeklerdir.
Araştırma ve bildirme hakkını, özgürlüğünü demokrasiden alır.
Korkmadan yazar. Korkmamalıdır.
Yeter ki halk doğru bilgiyle beslensin.
Yeter ki yorumlar ve tartışmalarda akıl, mantık ve terbiyeden vazgeçilmesin.