Bahçeşehir cinayetinin öyküsü, bazı okurlardan eleştiri aldı, bir de gazetecilik tartışmasına yol açtı.
26 Ocak tarihli gazetenin, Savaş Ay'a Teslim Oldu manşetine gelen eleştirileri Sabah Yazı İşleri'ne aktardım.
Savaş'la da konuştum, onu eleştirilerden haberdar ettim.
Bazı okurlarımızın söylediği, özetle şuydu:
"Haber, gazetecinin kimliğine yapılan aşırı vurgu nedeniyle arka plana itilmiş."
Ayrıca haber üslubu "bir aşk masalı"na benzetildi.
Peşinden de, "Polis yerine gazeteciye teslim olunur mu?" tartışması çıktı.
Görüşümü paylaşayım:
Sorunun esas olarak manşetteki sunuş biçiminden kaynaklandığı fikrindeyim.
Gerek kendi aramızdaki konuşmada, gerek daha sonra Star'a verdiği mülakatta Savaş'ın da söylediği gibi, katil zanlısı Mustafa Baran aslında polise teslim oldu. Savaş Ay'a değil.
Yani, manşet vurucu olsun denirken, maksat aşılmış.
Haberlerin ardından oturup (sesli) düşünmekte hiç sakınca yok.
Tersine, yarar var.
Savaş'ın da sohbetimizde itiraz etmediği düşüncem şu:
Keşke "Sabah'a konuştu ve teslim oldu" tarzı bir manşet olsaydı.
Çünkü, kim ne derse desin, aranan iki kişinin polise teslim olmadan önce yaptığı bu tek açıklama, her gazetecinin üstüne atlayacağı bir habercilik fırsatıdır.
Gerisine kulak asmayın.
Ve keşke, ön sayfadaki Savaş Ay vurgusu daha az olsaydı.
Çünkü -aramızda konuştuk- ekranda aşırı kullanılan bir yüz nasıl eskirse, gazetede abartılı büyütülen imza da öyle eskiyebilir.
Önemli olan haber. Büyük haber zaten bulanı, yazanı büyütüyor.
"Aşk Masalı" üslubu konusunda da fikrim şu:
Aynı gün olmasa da ertesi gün maktulün ailesinin hali yer alsaydı, eleştiriler belki çok daha düşük dozda olacaktı.
"Denge" diye boşuna titizlenmiyoruz. Eksikliği, algılamayı bozuyor.