Sanki hepimiz aynı ülkede yaşamıyoruz... Devletin yönünü ve olayların akışını değiştiren büyük olaylar, sanki bazılarımızı hiç ilgilendirmiyor.
Önceki gün 28 Şubat 1997 postmodern darbesinin 24'üncü yıldönümüydü. Bu darbeyle mesela Konya gibi kentler adeta kara listeye alınmış, mütedeyyin kesimler cezalandırılmış, halkın seçtikleri devrilip yerlerine birileri atanmıştı. Basında da bu darbeye ayak uydurmayanlar tasfiye edilmişti.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
28 Şubat'ı destekleyenler
Önceki gün ve akşam, hem basında hem televizyonda 28 Şubat postmodern darbesi enine boyuna değerlendirildi. Amerikan Dışişleri Bakanı'nın Ankara'daki Amerikan Büyükelçisi'ne yazdığı ve darbeyi destekleyen mektubu konuşuldu. O dönemde Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'in 28 Şubat'ı destekleyen davranışlarını anlattı. Darbenin hedefi olan Necmettin Erbakan bir kez daha anıldı.
Hiç söz etmemiş
Başta da söylediğim gibi, sanki bazılarımız için 28 Şubat postmodern darbesi hiç olmamıştı. Nitekim Necmettin Erbakan'ı anmak için yapılan bir toplantının konuşmacısı olan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 28 Şubat'tan hiç söz etmemiş. Bunun gibi önceki günkü bazı gazeteler için de 28 Şubat olmamış gibiydi.
Hep böyle miydi?
Aynı durumu 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde de yaşamadık mı? Ya da bazıları için Gezi Olayları, beklenen güzel gelişmeler değil miydi? Veya FETÖ'nün Amerika'da beslenip desteklenmesi de mutlulukla karşılanmıyor muydu? Bu durumları düşündüğümde hep merak ederim. Acaba 1'inci Dünya Savaşı sonrasında İstanbul ve Anadolu kentleri işgal edildiğinde bazıları bunu doğal mı karşılamışlardı?
Bir çözüm bulmamız gerekiyor bu aksaklığı gidermek için. Tasada ve kıvançta bir olmayı becermeliyiz. Mesela askeri darbeleri artık hepimiz "darbe" olarak görebilmeliyiz.