Önceki gün Beyaz Saray'da Trump'ın söylemi değiştiren barış anlaşması"nın imzalanmasını izlerken, açıkçası ürktüm. Trump'ın damadı Kushner'in mimarı olduğu söylenen ve İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri'ni ve Bahreyn'i kucaklaştıran anlaşma, her alanda olduğu gibi bir üst akıl tarafından tezgahlanmıştı. Şimdi üretilmiş koronavirüs salgını nasıl dünyanın ekonomik yapısına ve siyasal dengelerine yeni boyutlar getiriyorsa, aynı şekilde salgın olmayan bir başka etken de, Ortadoğu'ya şekil vermişti.
Tasfiye süreci
Şöyle bir bakın bu coğrafyada yer alan değişimlere... Arap ülkelerinin Filistin'i bir kenara iterek İsrail'le anlaşmalarına karşı çıkacak kim varsa, belirli bir zaman içinde yok edildiler... Libya'da Kaddafi linç edilerek öldürüldü... Mısır'da halkın ilk defa seçtiği Başkan Mursi, Sisi darbesi ile devrildi ve cezaevinde öldü... Irak'ı işgal eden Amerika Saddam'ı idam etti ve Irak fiilen üçe bölündü... Suriye iç savaşa sürüklendi ve Beşar Esad'ın kendi koltuğunu korumaktan başka derdi olmayan bir sürece girildi. Lübnan zaten perişan...
Ne biçim bahar?
Şöyle bir hatırlayın "Arap Baharı" denilen Amerikan-İsrail ortak yapımı projeyi... FETÖ'nün katkısı ile biz de Türkiye olarak Arap Baharı'na kurban olmak üzere değil miydik? Gezi kalkışması falan derken, iş 15 Temmuz 2016 darbe girişimine dayanmadı mı? Bu darbe teşebbüsü başarıya ulaşsaydı herhalde Türkiye de Irak gibi birkaç parçaya bölünecek ve tasarlanan PKK/ PYD yapımı İsrail güdümlü devlet de kurulacaktı. Erdoğan'ın tasfiye edileceği ve Filistin meselesinin Türk dışişleri sözlüğünden çıkartılacağı günler gelecekti.
Durdurun dünyayı
Trump'a bakarsanız İsrail ile anlaşma imzalamaya hazır başka Arap devletleri daha varmış... Bütün bu gelişmeleri izlerken "Ya 3 Kasım'daki seçimi Biden kazanırsa" diye düşündüm... Ne komik değil mi? İçten içe meğer Trump'ın kazanmasını istiyormuşum. O filmdeki gibi hissediyorum şimdi... Yani içimden "Durdurun dünyayı, inecek var" diye bağırmak geliyor...