Dünya medyasının manşetlerinde dün tek haber vardı... Modacı Karl Lagerfeld 85 yaşında, Paris'te hayata veda etmişti. Muhammed bin Selman'ın Pakistan'a 20 milyar dolar vereceği, Bernie Sanders'in yeniden ABD Başkan adayı olacağı, Trump'ın Venezuela ordusuna darbe çağrısı yapması falan, Lagerfeld'in ölüm haberi, kadar yer almamıştı medyada...
Chanel'i kurtardı
Beyaz atkuyruğu yapılmış saçları, geceleri bile hiç eksik etmediği koyu renk camlı gözlükleri ve beyaz eldivenleri ile Lagerfeld'in görüntüsü, hemen her gün dünya gazetelerinde yer bulurdu. Kendi görüntüsü için "Benim karikatürüm" diyen ve kendisini moda dünyasının Jandark'ı olarak gören Lagerfeld, 1980'de batma noktasına gelen Chanel moda evinin başına geçmiş ve Chanel'i yüzyılın moda dünyasının kaptan gemisi haline getirmişti. Lagerfeld 1933'te Almanya'nın Hamburg kentinde doğmuştu.
Alman Lagerfeld
"Çağdaş kültür" denilen şey böyle bir olgu... Fransız kültürüne hiç uyum göstermeyen ve üstelik Hitler'in egemen olduğu bir dönemde Almanya'da doğan Lagerfeld, sonunda Fransız modasının marka ismi oluveriyor. Ve Coco Chanel'in mirasını o batmaktan kurtarıyor.
Görmezden gelemezsiniz
Bütün bunlardan bize ne derseniz? Ne yaparsanız yapın, bu evrensel gerçekleri görmezden gelemezsiniz. Düşünün ki iş hayatında iki kez iflas etmiş ve kumarhane işletmiş olan şimdiki ABD Başkanı Donald Trump'ı bizim pek çok siyasetçimizden daha fazla tanıyoruz. Ya da Fransa'nın şimdiki Cumhurbaşkanı Macron'un kendisinden çok yaşlı bir kadın olan öğretmenine ortaokul sıralarında âşık olduğunu ve daha sonra iki çocuklu bu kadınla evlendiğini hepimiz bilmiyor muyuz?
Yeni bir çağ
Amerika'nın Kolomb tarafından keşfedilmesinden 50 yıl sonra bile dünyanın büyük bölümü bu keşiften habersizdi. Bugün ise Venezuela'da yaşanılanları anında canlı yayınlardan izlemekteyiz. Lagerfeld'in Türkiye'de de bilinen bir portre olması böyle bir şey işte... Netflix'i yok sayan bir sinema dünyası nasıl olamazsa, bu çağı Lagerfeld'siz anlamak da mümkün değildir.