Türk gazetelerinin bugün de süregelen sorunlarından biri "Patronun çıkarları" ile "Köşe yazarlarının egosu" arasındaki bitmez tükenmez çelişkidir. Bugünlerde köşe yazarı patronun çıkarlarına aykırı tutum izlerse, genellikle işine son veriliyor.
Ama tabii ki patrondan patrona fark vardır... Bazı gazete patronları da yazarlarının yurt ve dünya olaylarını sürekli yanlış algıladıklarının farkına varmıyorlar ve hiç istemedikleri çatışmaların içine düşüyorlar. Bu tür patronlara örnek olarak, 28 Şubat'ın 1000 yıl süreceğine inandırılanları ve hatta bunun sonunda hapse düşenleri gösterebiliriz.
Malik Yolaç örneği
Babıali'den gelip geçen gazete patronları arasında yazarlarına kapılmak veya onları susturmak yerine, onlara yaşanan gerçekleri mizah ve alay yoluyla anlatmayı deneyen bir isim, Akşam'ın 1960'lı yıllardaki patronu Malik Yolaç'tı... O dönemde "Sol" ideolojinin rüzgârlarının ağırlıklı estiği Akşam'ın yazarlarından biri olan sevgili Çetin Altan, gazetenin patronu Malik Yolaç'ın kendisine oynadığı oyunu şöyle anlatmıştı.
Mehtaba karşı
Aynı zamanda armatör olan Yolaç kızının da adı olan "Merve" şilebinde bir akşam yemeği yemek için yazarı Çetin Altan'ı davet eder. Marmara'da demirlemiş gemisinin kaptan köşkünün sahanlığında mehtaba karşı sadece kuş sütü eksik olan bir sofra kurulmuştur...
İkisi de Galatasaray Lisesi mezunu olan patron ve solcu yazar masaya karşılıklı oturup, yemeye, içmeye başlarlar.
Yemek kesiliyor
Ancak gecenin geç vaktinde kafalar dumanlanmışken, masanın başında üstü başı kömür tozundan kararmış bir adam belirir. Adam önce Malik Yolaç'a bağırmaya başlar ve "Aşağıda biz ocağa kan ter içinde kömür atarken, sen burada yiyip, içip sefa sürüyorsun, sen pis bir kapitalistsin" benzeri sözler söyler. Sonra Çetin Altan'a döner, "Bizi sömüren bu kapitalistle bizim sırtımızdan eğlenmeye utanmıyor musun?
Senin solculuğunun malzemesi bizim alın terimiz mi" diye ona da bağırır.
Cinayete tanık mı?
Arkasından da cebinden bir tabanca çıkartıp Malik Yolaç'ı vurur. Yolaç yere yığılırken, adam geldiği gibi gider.
Çetin Altan şaşkındır. Bir yanda bir cinayetin tanığıdır, diğer yanda da bu cinayetin faili, kalemini onlara adadığı bir emekçidir. Ancak çok kısa süre sonra anlaşılır ki, bu tablo Malik Yolaç'ın yazdığı senaryonun bir parçasıdır. Patron bir adamının eline kurusıkı silah vererek solcu yazarına oyun kurmuştur.
Yıllar önce "Posta"da yayınlanan söyleşisinde Malik Yolaç 1960'lardaki gazete patronluğu serüvenini şöyle anlatıyordu:
Patronluk serüveni
"- Gazeteyi aldığımda 1960 darbesine doğru gidiliyordu. Yazarlarım Çetin Altan, Aziz Nesin, İlhami Soysal gibi isimler. Bunlar muhalefet yapacağız derken işin ucunu kaçırdılar. Giderek daha coşkulu yazılar yazmaya başladılar. Ben hiçbir şey yapmadım. Gazeteci hür olmalı diye düşünüyorum. Ama bunların yaptığı sadece işadamlarına küfür etmekti. Solculuktan anladıkları buydu. Giderek reklam alamaz hale geldim. Gazete yürümez oldu. Yazar kadrosunu değiştirmeyi düşündüm ama tazminatlarını bile verecek durumum kalmadı."
Şimdi olayları böyle tahlil eden ve sırasında gerçekleri şakaya da alan gazete patronları yok. Ya işlerine gelmeyen yazarları susturuyorlar ya da onlara esir oluyorlar.