Felsefe sözlüğündeki kavramların Türkiye'nin sosyo-politik yaşamındaki gelişmelere ışık tutması ilgi çekici bir durum değil mi? Bu kavramlara örnek olarak mesela "Akıl tutulması"nı gösterebiliriz.
"Akıl tutulması" kavramını felsefe sözlüklerine sokan kişi Frankfurt Okulu filozoflarından Max Horkheimer'dir. Onun "Akıl Tutulması" (Eclipse of Reason) kitabında (Türkçesi Metis Yayınları'ndan çıkmıştı) bu kavramın tarihteki gelişmeleri ve bugüne yansımaları irdelenir.
Gezi ruhu tutulması
Horkheimer insanlığın çağlar boyunca düşüncesini kalıplaştıran gelişmeleri ele aldıktan sonra, bu çağın filozofları bile standart düşünmeye başlamışken, hem çevrenin hem de bireysel çıkarlarının etkisi altındaki sıradan insanların farklı düşünmelerinin pek mümkün olmadığını savunur.
Bu akıl tutulmasının bize yansımalarından biri de "Gezi ruhu tutulması" değil midir? Taksim'deki Gezi Parkı'nda olayların başladığı 27 Mayıs 2013 gününe dönelim... Çevreci bir direniş biçiminde başlayan bu olaylar kısa sürede başka illerde de başlatılmış, sonuçta sekiz sivil, iki polis hayatını kaybetmiş ve 8100 kişi de yaralanmıştı.
Bir işaret aldılar
O güne kadar hemen her konuda ve özellikle "Barış Açılımı"nda AK Parti iktidarını ve Tayyip Erdoğan'ı tavizsiz destekleyen bazı kalemler, "Gezi olayları"nın başlatıldığı sabah, sosyal medyadaki mesajları ile halkı ayaklanmaya çağırdılar. Sanki bir dış güç onlara "Erdoğan'ın sonu geldi" mesajını vermişti. Bunlar Kahire'nin Tahrir Meydanı ile İstanbul'un Taksim Meydanı'nın aynı olduğuna inandırılmışlardı... Bunların o günden bugüne takılmış plak gibi her gün Erdoğan'ı hedef alan yazıları sürmekte...
Tutulmuş akıllar
Oysa o günden bugüne siyasi yaşamda çok büyük değişiklikler oldu. "Fethullah Gülen Örgütü"nün foyaları açığa çıktı... Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi. 1 Kasım seçimleri ile AK Parti ezici çoğunluğa sahip oldu. Ama Gezi ruhuna tutulanlar, tıpkı akıl tutulmasında olduğu gibi o ruhu içlerinden çıkartamadılar. Bunlar başlarına taş düşse "Sorumlu Erdoğan'dır" içerikli yazılarına ve söylemlerine devam etmekteler.
Övündüler bile
İşte bu durum Türkiye'nin sosyopolitik yaşamındaki "Gezi ruhu tutulması"nın somut örneği değil midir? Bu "Gezi ruhu" sade belirli isimlere değil, medya organlarına da girmiştir. Kendilerini kitle gazetesi olarak sunan gazeteleri yönetenler adeta övünürcesine "Bize Gezi ruhu hâkim" benzeri açıklamalar bile yapmışlardır.
Hendek ruhu tutulması
Kürt siyasi hareketi başlarda Gezi ruhuna tutulmamıştı. Ama onların bir bölümü şimdi "Gezi ruhu"nu Güneydoğu kentlerinde "Hendek ruhu"na dönüştürmeye çalışmaktalar. Dünkü Sabah'ta yer alan demecinde Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi Genel Koordinatörü İdris Kardaş da bu gerçeği "Kürtleri Gezi'ye çekemeyen gruplar Gezi'yi Diyarbakır'a taşıdı" şeklinde ifade etmişti.
Bu "Tutulmalar" en azından akla zarar gelişmeler değil midir?