Rahmetli tiyatro sanatçısı İsmet Ay her buluşup görüştüğümüzde annesini anlatırdı... Bir keresinde annesi ile bir düğüne gitmişler.
Düğünün sonunda gelinle damat salondan ayrılırlarken konuklar "Bir yastıkta kocayın" diyerek uğurluyorlarmış onları.
İsmet Ay'ın annesi sinirlenip bağırmış... "Herkes bir yastıkta kocayabilir. Marifet farklı yastıklarda aynı rüyayı görebilmektir" demiş.
Hatıralar
İsmet Ay annesinin hep anılarından söz etmesine bir gün tepki göstermiş... "Anneciğim hep eski hatıralarını anlatıyorsun.
Biraz da bugünlerden söz etsen olmaz mı" demiş... Annesi şöyle bir bakmış ona ve "Benim akılsız oğlum, hatıralar yaşlı beyinlerin bastonudur. Sen bunun da farkında değilsin" demiş.
Hep aynı durum
Bugünlerde tartışma konusu olan meselelere bakarken, kendimin zaman zaman İsmet Ay'ın annesi gibi olaylara baktığımı hissediyorum. Gerçi hepimizin gözü "Yeni Türkiye"nin gerçeklerine dönük ama yine de tekrarlardan oluşan ve bazılarımızın "Değişim" zannettiğimiz bir tekdüzelik de vardır siyasetin yansımalarında. Kendi yaşadıklarımı düşününce, bu tekdüzeliğin hiç bitmediğini ama değişen zamanlara göre değişik kesimleri ve medyayı da vurduğunu görüyorum.
Susturulmak
28 Şubat 1997 post-modern darbesi gerçekleştiğinde hem günlük yazılarımı yazıyor, hem de bir televizyon kanalında her akşam haber ertesinde yorum yapıyordum. Önce benim ve eşimin yazılarımız kesildi. O akşam bir televizyon kanalında canlı yayındayken, Hürriyet'te çalışan bir gazeteci hanım bağlandı yayına ve "Barlasların susturulacaklarını onlar öğrenmeden önce Başbakanın kardeşinin verdiği davette duydum, çok sevindim" dedi.
Susmazsa batarsın
Bu olaydan birkaç gün sonra da günlük yorumlar yaptığım televizyon kanalının patronu odama geldi... "Eğer bizim kanalda yorumlara devam edersen beni batıracaklarını söylüyorlar" diyerek Ankara'dan aldığı uyarıları gözyaşı dökerek anlattı. Doğru söylüyordu. O dönemin güçlü bir bakanı, kanalın Ankara temsilcisini "Sizin patron batmak mı istiyor, neden hâlâ Barlas susturulmadı" diye azarlamıştı. Arkadaşım olan temsilci de bu olayı patronundan önce bana anlatmıştı.
Gemiyi kurtarmak
Kanalın patronu "Yorumlara devam edersen beni batıracaklar" deyince, ben de ona okyanusu bir transatlantikte yolcu olarak geçen genç kadının hatıra defterine yazdıklarını anlatmıştım:
1'inci gün: Transatlantiğin kaptanı beni akşam yemeğine davet etti.
2'nci gün: Kaptan benimle beraber olmak istediğini söyledi... Reddettim.
3'üncü gün: Kaptan kendisiyle beraber olmazsam gemiyi batıracağını ve bütün yolcuların boğulacaklarını söyledi.
4'üncü gün: Gemiyi ve yolcuları kurtardım.
Bu da mı değişim?
Bu fıkrayı anlatıp "Ben de sizi batmaktan kurtarıyorum" demiş ve yorumlarıma son vermiştim. O dönemde susturulmayan meslektaşlarım üzülmek yerine benimle ilgili jurnal yazıları bile yazıyorlardı.
Başta da söylediğim gibi "Yeni Türkiye"de de eski tekdüzeliğin yansımaları var... Buna benzer durumları 1971'in 12 Mart darbesi ertesinde de yaşamış, yine susturulmuş ve izole edilmek istenmiştim. Özetle her dönemde birileri susturulur ve buna da bazıları "Değişim" demezler mi?