Hani bir Alman iki kadeh rakı içtikten sonra başını iki elinin arasına alıp "Ne olacak bu memleketin hali" diye yakınmaya başlamış ya... Bu tabii ki bir şehir efsanesidir. Kötümserliğin kaynağı ne anason ne de alkol olabilir... Farklı insanların rakı içtikten sonra farklı davranışlar içine girdiklerini görmüşsünüzdür. Kimi ağlayıp sızlanmaya başlar, kimi de neşelenir, kahkahalar atar...
Kötümserlik hem geleneklerden, hem vücut salgılarının farklılığından, galiba biraz da yaşanan coğrafyadan kaynaklanan bir ruh ve düşünce halidir.
Eğer hafızanız zayıf ise, ülkenizin nice badireleri atlattığını ve geçmişte yaşananları hatırlamıyorsanız, rakı içmeden de "Ne olacak bu memleketin hali" diyerek ağlayıp sızlayabilirsiniz.
Kötümserliğin sonu yok
Ama olaylara hep negatif açıdan bakarsanız ve gereksiz ayrıntılara bile takılırsanız gelecekte olup bitecekleri de doğru tahmin edemezsiniz. Mesela televizyonculuğun tarihi hakkında bir kitapta bir İngiliz edebiyat eleştirmeninin 1930'ların sonunda "Adının yarısı Yunanca yarısı Latince olan böyle bir aletten bir hayır gelmesi mümkün değildir" diyerek "Televizyon"un geleceğine dönük düşüncelerini yansıttığına rastlamıştım...
Eleştirmek kolaydır
Siyasete bakış açısında da buna benzer durumlar görülebilir. Eğer bir siyasi lidere karşı olumsuz düşüncelerle yaklaşmaya karar vermişseniz, bu yaklaşımınızın gerekçelerinin gerçeklerle uyuşmaları veya uyuşmamaları önemli değildir.
Mesela siyaset literatürümüzde "İsmet İnönü bizi 2'nci Dünya savaşı dışında tutarak erkekliğimizi öldürdü" şeklindeki eleştiriler de yok mudur?
Çıkarlar söz konusuysa...
"Anayasa fırlatma" olayının ateşlediği ve sonunda 40 bin bankacı ile 4 bin medya çalışanının işsiz kaldığı 2002 Şubat ekonomik krizi döneminde, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ölçüsüzce eleştiren ve her gün "Battık bitiyoruz" diyen bazı isimlerin, o zaman yazıp söylediklerini hatırlıyor musunuz? O dönemde yönetimde olan koalisyon hükümeti bugünün muhalif "Düşünce" odakları konumundaki medya patronlarının her istediklerine "Evet" dediği için, müflis Türkiye bir güven ve istikrar ülkesi olarak sunulmaz mıydı?
Kıymet bilmek...
Eleştiri ve muhalefet konusunda ölçüyü kaçırıp, zamanında Turgut Özal'a karşı cephede yer alan nice girişimcinin sonraları "Ne kadar kıymet bilmez adamlarmışız" diye günah çıkardıklarına tanık olmadık mı? Özal'ın iktidardaki ANAP'ı özelleştirmelere başladığında, muhalefet bunları yargı yoluyla engellemeye çalışmıyor muydu?
Geçmiş deneyimlerimizde iktidar adayı partilerin kendi alternatif proje ve programlarını üretip bunları kamuoyuna sunmak yerine, iktidarın hizmetlerini yok sayıp onu yıpratmayı amaçlarken, ülkenin gelişme çizgisini ve toplumdaki güven duygusunu da tahrip ettiklerini çok sık gördük.
Ölçü kaçırılmamalı
Bütün iktidarlar gibi AK Parti iktidarının da kaderinde elbet yıpranma olacaktır. Demokratik süreç kendi doğal mecrasında akabilirse, mutlaka AK Parti'ye alternatifler de çıkacaktır... Şu andaki muhalefetin izlediği politika ise bu açıdan geçmiştekilerden çok farklı değil. Bu açıdan şu anda Türk demokrasisindeki "Muhalefet sorunu"nun, iktidar meselesinden daha önemli olduğunu söyleyebiliyorum.
Bu sorun zaman zaman "Teröre arka çıkmak" boyutuna bile girmiyor mu? Bu gerçeklerin ışığında AK Parti'nin bir gün mutlaka "Gidici" olacağını söylerken, buna karşı kimlerin "Gelici" olacaklarını söyleyemiyorum.