İki arkadaş çok zengin ve aynı ölçüde katı kalpli bir adam hakkında konuşuyorlarmış... Biri "Ben bu adamın kalbini yumuşatabilirim" demiş...
Kalkmışlar ve bu zengin adamın villasının önüne gitmişler. Zengin adam önündeki çimenle kaplı büyük bir bahçeye karşı villasının terasında oturmuş, viskisini yudumluyormuş.
Kalpsiz zengin
"Ben bu adamın kalbini yumuşatabilirim" diye iddia eden arkadaş, bahçenin duvarından atlayıp, çimenle kaplı alana girmiş. Sonra yere eğilip çimleri yemeye başlamış...
Terasta bu manzarayı izleyen zengin adam uşağını çağırmış. "Bahçedeki otları yiyen kişiyi bana getir" diye ona emir vermiş... Uşak da çimenleri yiyen arkadaşı alıp, zengin adamın yanına getirmiş.
Bir çözüm yolu
Zengin adam bizimkine "Ne yapıyorsun sen" diye sormuş... O da "Efendim, aylardır işsizim, bir haftadır yemek yemedim. Sizin çimenleriniz o kadar iştah açıcıydı ki, dayanamadım onları yemeye başladım" diye cevap vermiş. Bu sözleri dinleyen zengin adam yine uşağını yanına çağırmış ve ona yeni bir emir vermiş.
- Bu tür acıklı görüntüler beni çok üzer. Bu adamı al, arka bahçeye götür. Oradaki çimleri yesin. Benim görüntümü ve huzurumu bozmasın, demiş.
Kimliklerine güveniyorlar
"Batılılık" ya da "Avrupalılık" kavramlarına takılıp kendi toplumlarını ve halklarını aşağılayanlara bu fıkrayı ithaf etmek istiyorum. Bu şaşkınlardan bazılarının Brüksel'e falan gidip "Bizi Erdoğan'dan kurtarın" diye yakardıklarını da biliyoruz. Hatta bazılarının "PKK meşrudur, seçilmiş hükümet gayrı meşrudur" dediklerini bile duymadık mı? Acaba bunlar Avrupa kurumlarına "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı" kimliği taşıyarak değil de "Suriyeli mülteci" kimliği ile gitselerdi ne cevap alırlardı?
Kale Avrupa
The Guardian'ın "Elveda değerler Avrupası, yeniden merhaba kale Avrupa" başlıklı yorumunda şöyle deniliyordu önceki gün:
"İki haftadan kısa süre içinde Avrupa, kıyılarımıza ulaşmak için çabalayan Suriyeli ve diğer göçmenlere şefkat ve empati göstermekten, göçmenleri durdurup geri döndüren bir kale anlayışına döndü. Bu iki tutumun da nedenleri hem ayıplanmayı hak ediyor, hem de anlaşılabilir. Avrupalılar bu insanlara acıyor ve onlardan korkuyor."
Avrupalılar ve mesela Almanlar yabancı ülkelerden gelen göçmenlerden ne zaman korkmazlar?
Misafir işçiler
Bunlar savaşta "Esir işçiler" olarak geldiklerinde ya da savaş sonrasında emek açığı doğunca "Misafir işçiler" olarak geldiklerinde, Avrupalılar bunlardan korkmaz... Ama daha sonra "Biz işçi bekliyorduk, bunlar bütün sorunları ile insan çıktılar" diye yakınırlar da...
Türkiye'nin sorunlarına demokratik çözümler üretmek yerine gidip Avrupa'ya şikâyet eden ve şiddeti meşru siyasetin bir öğesi gibi görenlerin akılları, Suriyeli mültecilerin Avrupa denizlerinde boğulmalarını izlerken belki başlarına gelecektir.