Nasıl bir insanın ayakta olması onun uyanık olduğunu kanıtlamazsa, toplumlar da bazen ayaktayken uyutulurlar...
Bizler de "Egemenlik ulusundur" veya "Milli davalarımız" benzeri klişeleri ayakta tekrarlarken birileri tarafından uyutuluyor değil miymişiz? "Komünizm tehlikesi", "Şeriat tehlikesi", "Bölücülük tehlikesi" benzeri uyku ilaçları ile birbirimizden ürker hale getirilmedik mi? Bu sırada da dış politikamızı, istihbaratımızı, savunmamızı dışarıdaki güç merkezlerine teslim ettik. Kendilerini "Hizmet cemaati" olarak sunan dış güdümlü örgütler bundan 30 yıl önce adliyeye ve polise sızmaya başladıklarında, bizler ayakta uyumuyor muyduk?
Derin uyku
Öylesine derin bir uykuydu ki bu, ne darbeler, ne terörizm, ne de ambargolar bizi uyandırabildi... Bizi de, komşularımızı da trajik serüvenlere sürükleyen gerçekleri göremedik.
Amacı sadece demokrasi olan ve İran petrolünün İran'a ait olduğunu savunan Musaddık İngiliz- Amerikan ortak darbesi ile devrilirken, bu ülkede komünizm tehlikesinin sona erdirildiğine inanmadık mı? Ya da Saddam Amerikan desteği ile İran'a saldırtılırken, kendi sonunu da hazırladığının farkında mıydı?
Devlet de uyutuldu
Şimdi de bazılarımız hâlâ ayakta uyumaya devam etmiyor muyuz? Bunların sadece bir bölümü 7 Haziran seçimleri ertesinde HDP'nin kimlik ve söylem değiştirmesi ile uyanmadılar mı? Aslında "Açılım süreci"nde devlet ve siyaset de uyutuldu...
PKK'nın barışı ve uzlaşmayı istediği yanılgısı içinde Güneydoğu coğrafyasında bunların silah ve militan yığınağı yapmaları görmezden gelinmedi mi? Bu uyku halinde HDP'nin Kandil'e değil de, Kürt seçmen tabanına dayandığı rüyası da görülmedi mi?
Tezkere ve sonrası
Irak'a ABD askeri müdahalesine Türkiye'nin katılmasını mümkün kılacak "Tezkere"nin reddedilmesinde seyirci kalan generaller "Ergenekon Davası" ile, "Hayır" oyu veren o zamanki CHP'nin Genel Başkanı Deniz Baykal da "Kaset Skandalı" ile tasfiye edilirken, bu işleri tezgâhlayan "Paralelciler"le CIA arasında bir ilişki olabileceğinden hiç kuşkulandık mı?
Yıllar önce rahmetli Demirel, kendisine çok yakın isimlerin Ecevit'le Güneş Motel'de anlaşıp ihanet etmelerini yorumlayan ve uyutulmak üzerine bir fıkra anlatmıştı...
Yanlış ilaçmış
Adana'da işleri olan İstanbullu bir işadamını gece yarısı uyandırıp Adana'ya çağırmışlar.
Otomobili ile yola çıkarken bir eczaneye uğrayıp, uyku kaçıran bir ilaç almış.
İki hap kendisi, iki hap da şoförü içmiş.
Konya'ya geldiklerinde ikisine de uyku bastırınca, hem kendisi hem şoförü ikişer hap daha yutmuşlar. Ve Adana'ya yaklaşırken şoför uyuyakalınca bir virajda araç uçuruma yuvarlanmış. Meğer uykuyu kaçırdığını sandıkları ilaç uyku hapıymış. Eczacı yanlış ilaç vermiş onlara...
Demirel "Meğer Tuncay Mataracı falan beni sevdiğini söylerken bana uyku hapı veriyormuş" diye anlatmıştı bu fıkrayı... Acaba bizim stratejik müttefiklerimiz de bizi böyle mi uyuttular yıllar boyunca?
Adalet mülkün mü, yoksa kökü dışarıdaki bir örgütün mü temelidir acaba?