Türkiye'de halkın oyunu alarak yönetim sorumluluğunu yüklenen bir siyasetçinin gündemindeki çözüm bekleyen sorunları bir düşünün...
Geçen yüzyıldan bugüne aktardığımız "Güneydoğu sorunu", "Kıbrıs sorunu", "Bölgesel sosyal adaletsizlik", "İşsizlik", "Eğitimdeki darboğazlar", "Sağlıksız kentleşme" benzeri konular siyasetin değişmez gündeminin maddeleri değil mi?
Üstelik 21'inci yüzyıl hemen yanı başımıza "Irak sorunu" ve "Suriye sorunu" gibi bir dev boyutlu yeni problemler de getirdi. Ayrıca üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği, din merkezli bir "Yabancı düşmanlığı" çemberine sıkışmış gibi. Dünyanın yeniden yapılandığı, haritaların değiştiği, "Demokrasi" ile "Güvenlik" kavramlarının karşı karşıya getirildiği bir dönem bu... Global dengelerde yeni güç merkezleri oluşmakta. Çin ve Rusya var mesela.
Bütün bu sorunlar doğrudan ya da dolaylı olarak, bizi de etkiliyor. "Acaba PKK'nın arkasında hangi parmaklar var diye" sürekli endişelenmiyor muyuz?
Siyasi sapıklar
Bütün bu kargaşa arasında sırtlarında yumurta küfesi olmayan birtakım sorumsuzların ve kifayetsiz muhterislerin sadece Tayyip Erdoğan takıntılarına dayalı olarak siyasete yaklaşmalarına ne demek gerekir diye düşünürken, cevabı sevgili Salih Tuna'nın Yeni Şafak'taki köşesinde buldum.
Bu davranış biçiminin adı kesinlikle "Sapıklık"tır.
Bu sapıklığın ülkeye hizmet etmeye çalışan tüm seçilmişleri hedef aldığını Adnan Menderes'e ve daha sonra da Turgut Özal'a çektirilenlerde de gördük. Şimdi de "Tek sorun Erdoğan" diyenleri görmüyor muyuz? Ülkeye ve topluma Erdoğan'ın yaptığı hizmetlerin milyonda biri kadar katkısı olmayan bu adamların takıntıları, işin kötüsü PKK teröristlerini de cesaretlendiriyor.
Değerleri sıfır
Bereket bu adamların tümünün kıymet- i harbiyesi, Erdoğan'ın halktan aldığı destek karşısında sıfır değer taşımakta... Bunların durgun beyinlerindeki hastalıklı fırtınaların, ne Türk toplumunun yarına doğru ilerlemesini, ne de Erdoğan'ın hizmete dönük vizyonunu etkilemesi mümkün.
Bu adamların durgun dünyalarına bakış açıları ile ülkenin ve dünyanın dinamik yapısı içinde sorunlara çözüm üretmeye çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konumunu bir anekdotla belki daha kolay karşılaştırabiliriz.
De Bakey ve tamirci
Ünlü kalp cerrahı De Bakey'e ait bu anekdotu hep hatırlarım. De Bakey bir otomobil tamircisine kalp ameliyatı yapıp, kalbe giden üç damarını değiştirmiş. Adam ameliyat ücreti olarak De Bakey'e 30 bin dolar ödemiş. Bir süre sonra De Bakey'in otomobili arıza yapmış.
Kalp damarlarını yenilediği tamirciye götürmüş aracını. Tamirci iki saat uğraşıp, motordaki arızayı gidermiş ve tamir bedeli olarak 300 dolar istedikten sonra De Bakey'e "Doktor bu adalet midir? Siz benim kalbimi tamir edip 30 bin dolar aldınız. Ben sizin aracınızı tamir edince 300 dolar alıyorum" demiş.
Motoru durdurmasaydın...
De Bakey buna karşı "Ben senin kalbini tamir etmek için kalbini durdurmadım ki. Sen de motoru tamir ederken onu durdurmasaydın, herhalde ücretin farklı olurdu" demiş.
Ülkenin sorumluluğunu taşıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile "Tek sorun Erdoğan" diyerek dondurulmuş ve takıntılı dünyalarında yaşayanlar arasındaki fark böyle bir şey olabilir.