Bir avuç kifayetsiz muhterisin uzlaşma ve çözüm üretmek yerine kavgayı önde tutan anti-siyaset gösterilerini "Haber" diye izlerken "Dön baba dönelim, hacılara gidelim" veya "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" benzeri özdeyişlerin neden hiç eskimediklerini yine anladım. Ayrıca Temel fıkralarındaki Temel'in de Ankaralı siyasetçilerin ve onların danışmanlarının kafa yapılarını yansıtan bir motif olması gerektiğini düşündüm...
Hem uzatmışsınız...
Bu Temel'e bir ev ziyaretinde taze incir ikram etmişler. Hayatında ilk kez yediği bu meyveyi çok sevmiş Temel... Bir yıl sonra aynı eve konuk olarak gittiğinde, ev sahibine "Bana geçen sefer ikram ettiğiniz o şeyden yine yiyebilir miyim" demiş. Ev sahibi Temel'e "İstediğiniz yiyeceğin adı ne" diye sorunca Temel "Adını bilmiyorum ama kabuğu mor ile yeşil arasıydı. Kabuğu soyunca beyaz bir gövdesi vardı" diye tarif etmiş inciri... Ev sahibi de bu tarife bakıp "Temel herhalde patlıcan istiyor" diye düşünmüş. Temel kendisine verilen patlıcanı ısırmış ve sonra ev sahibine dönmüş, "Siz bunu hem uzatmışsınız hem de tadını kaçırmışsınız" demiş.
Danışmanlık ve ötesi
Bir danışmanı eski Cumhurbaşkanı Gül'le birlikte geçen yıllarını kendince kitaplaştırmış. Bahtsız Gül de şimdi bu kitap yüzünden eleştirilerin hedefi oldu... Her siyasetçinin "İstikbal" olarak gördüğü bakanlık, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı gibi makamları mazisinde taşıyan Gül, şimdi bozuk para gibi harcanmakta. Ama resmi "Danışmanlık" görevini "Sevgililik" sanan ve tanık olunan durumları özel hayatlarının parçaları gibi gören danışmanların ayıplarına ilk örnek değil ki bu kitap...
İlk değil ki...
Cüneyt Arcayürek de üç yıl görev yaptığı Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı sırasında tanık olduğu olayları ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'li Çankaya'yı "Babasının Kızı" kitabında anlatmamış mıydı? Demirel'in Tansu Çiller dahil pek çok kişi hakkındaki kırıcı sözlerinin nakledildiği bu kitabın özetini yayınlayan Hürriyet'e, 3 Temmuz 2001'de Demirel şu açıklamayı göndermişti:
Devlet ücreti
- "Anı" namı altında birçok "ayıp" birden işlenmektedir. Zira kitabın yazarı, bir kamu görevlisi olarak orada bulunmakta ve devletten ücret almaktadır... Kitap, yazarın herkesçe bilinen, her vesileden yararlanarak giriştiği "Demirel imajını tahrip" mücadelesinin yeni bir örneğidir. Birçok dedikodudan ibaret olan; pek çok yalan ve yanlışı bir araya getiren, bu sözde anıların gazetenizde çıkan özeti de, yanıltıcıdır.
Atatürk'ün uşağı
Bu tür "Anılar"a bir başka örneği de Cemal Granda'nın "Atatürk'ün Uşağıydım" kitabından verebiliriz. 1927'den başlayarak on iki yıl geceli gündüzlü Atatürk'ün sofracısı ve hizmetkârı olarak çalışan Granda'ya patronu "Hayvan" diye hitap edermiş. Akşam sofralarında şarkıcılar, şairler, yazarlar ya birbirleriyle ya da nöbetçi askerlerle güreştirilirmiş...
Özel doktorun anıları
Churchill'in 2'nci Dünya Savaşı'nda her dakika yanında bulunan özel doktoru Lord Moran anılarını yayınladığında (Churchill at War, 1940-45) İngiliz medyasında "Bunlar özel bilgi" içerikli eleştiriler çıkmıştı. Türkiye'nin 2'nci Dünya Savaşı'na katılmasının zorlandığı "Adana Mülakatı"nda (30-31 Ocak 1943) Cumhurbaşkanı İnönü'nün Churchill'i öpmesi üzerine, Churchill'in yakışıklı Dışişleri Bakanı Anthony Eden'ı kastederek "Eden beni kıskanmasın" dediğini de bu tür anılardan öğrenmedik mi?
Karınca gibiler
İlk kez uçağa binen ve pencere kenarındaki bir koltuğa oturan Temel, pencereden yere bakmış ve yanındaki yolcuya "Meğer söylenenler doğruymuş, Uçaktan bakınca insanlar karınca gibi görünüyor" demiş. Koltuk komşusu gülmüş, "Kardeşim uçak daha havalanmadı, o gördüklerin gerçekten karıncalar" demiş ya...
Ne dersiniz? Uçak havalanmadan da karınca gibi görünen insanlar yok mudur yani?