Koalisyon arayışları içinde bulunan siyasi parti liderlerinin ve beyin takımlarının görmezden gelmeleri mümkün olmayan "Türkiye gerçeği"ni yeniden hatırlayalım... Bu gerçeğin adı "Cumhurbaşkanı Erdoğan"dır. Gerek arkasındaki "Halk oyu" ve gerekse "Anayasal meşruiyeti" ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hesaba alınmayacağı bir koalisyon arayışı, nakıs teşebbüsten öteye gidemez.
Dünkü yazımda arkadaşım Ahmed Pekin'in bu gerçeği vurgulayan sözlerini şöyle yazmıştım:
Üçlü koalisyon
- Şu anda koalisyonda bulunabilecek siyasi partilerin güçleri aldıkları oy oranına göre belirleniyor. Bu açıdan baktığınızda halkın en fazla oy vererek siyasete koyduğu ağırlığın sahibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan değil mi? AK Parti'nin yüzde 41, CHP'nin yüzde 25 oyu var. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ise arkasında yüzde 52 oy yok mu?
Ve bu gerçeğin ışığında varılacak koalisyon biçimini de şöyle özetlemiştim:
- Ülkenin istikrarı ve gelişmeyi sürdürmesi için bir koalisyonun kurulması gerektiği çizgisinden gidersek, en gerçekçi çözüm "Üçlü Koalisyon" olmalıdır. Bu koalisyon "Cumhurbaşkanı-AK Parti- CHP" üçlüsü tarafından oluşturulduğu takdirde, Türkiye'nin kalıcı ve sorunlara çözümler üreten bir siyasi iktidara kavuşması mümkün olabilir.
Bir çözüm önerisi
Cumhurbaşkanı'nın Bakan olarak bir koalisyon hükümetinde yer alması mümkün olmadığına göre, bu "Üçlü Koalisyon"un pratiğe uygulanması nasıl olacaktır... Ahmed Pekin'le bu konuyu da tartıştık ve şöyle bir uygulamanın mümkün olabileceğini düşündük:
- AK Parti ile CHP'nin hazırladıkları koalisyon protokolünü, Cumhurbaşkanı da imzalar... Kurulacak koalisyon hükümetinde de Cumhurbaşkanı'nın temsilen mesela Binali Yıldırım gibi O'na yakın bir siyasetçi Başbakan Yardımcısı olarak yer alır... İki parti arasındaki anlaşmazlıklarda, bu formülle uzlaştırıcı bir makam da çıkar ortaya.
Koalisyon başarılı olabilir
Bütün bu düşünce arayışlarını yaparken, mesela Tansu Çiller'in Başbakan ve Deniz Baykal'ın Başbakan Yardımcısı olduğu 1995'teki koalisyonda, Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girmesinin başarıldığını da unutmayalım... Yani kavgaların geride bırakıldığı ve kişilere dönük saplantıların terk edildiği bir siyaset ortamı, "Açılım Süreci" dahil pek çok önemli sorunu çözüme kavuşturabilir. Yeter ki insan aklının boyu, insanın ihtirasının boyundan daha uzun olsun. Ve yeter ki gerçekleri görmezden gelen "Devekuşu modeli" siyasetin, ancak kriz üretebileceğini herkes görebilsin...