Geçen hafta bir öğle yemeğinde Şengül Balıksırtı'nın davetlisi olarak Perapalas'ta magazin ve sanat dünyamızın ünlü isimleri ile birlikteydik...
Sofrada sağımda Emel Sayın'ın ve solumda Hülya Avşar'ın oturduklarını, Kenan İmirzalıoğlu ile Bergüzar Korel'in masa başı sohbetlerine Funda Arar'ın ve Mustafa Sandal'ın da katıldığını söylersem, "Ünlü isimler"le neyi ifade ettiğimi anlarsınız...
Hepimiz çay veya kahve içerken köşe arkadaşım Ayşe Özyılmazel'in garsondan "Ihlamur" istediğini duyunca kendisine "Bu 'ıhlamur'un bizim mesleğimizin büyük ismi Ahmet Mithat Efendi için ne anlama geldiğini biliyor musun" diye sordum ve sonra anlattım.
Boyunca kitap yazmış
Gazetecilik mesleğinin büyüklerinden söz edilince aklıma önce Ahmet Mithat Efendi'nin (1844-1912) adı gelir. "Tercüman-ı Hakikat" gazetesini evinde, kadın erkek bütün ailesinin yardımı ile hazırlar, gazetenin kağıtlarını kardeşi Cevdet Efendi Galata'dan İstanbul'daki Ermeni matbaasına sırtında taşırmış. Bu gazetenin makalelerini, fıkralarını, tefrika edilen romanını kendisi yazarmış. Sayısını bilmediği kitaplarını üst üste koyup, "Boyumca kitap yazdım" diye övünürmüş.
Ahmet Mithat Efendi yaşamı, çalışkanlığı ve üretkenliği ile ve güzeller güzeli şair Fıtnat Hanım'la yaşayamadığı aşkı ile, beni hep etkilemiştir. Yıllar önce Us kardeşlerin "Vakit" gazetesinde yayımlanan mektuplarından, Ahmet Mithat Efendi'nin komşusu Fıtnat Hanım'la bir bohçacı aracılığıyla yazıştığını ve ona "Ihlamur'da buluşalım" diye haber gönderdiğini okumuştum.
Neden Ihlamur?
Bu mektubu alan Fıtnat Hanım, cevabi mektubunda "Neden Ihlamur'da" diye sorar. Ahmet Mithat Efendi de, "Ihlamur"un başındaki "Ih"ı çıkartıp, "Lamur (Lamour) Fransızca'da aşk anlamına gelir" diye cevap yazar. Neticede buluşamazlar ama "Ihlamur"a bir başka boyut katan bu yaklaşım bile etkileyici değil midir?
Yıllar önce Selis Kitaplar'dan yayımlanan ve Tahsin Yıldırım'ın yayına hazırladığı Abdülhak Şinasi Hisar'ın (1887-1963) "Geçmiş Zaman Edipleri" kitabındaki insan öyküleri arasında Ahmet Mithat Efendi'ye de, rastlayınca bir solukta okumuştum.
Mesela bugünkü basın polemiklerinin benzerlerini Ahmet Mithat Efendi meslektaşları ile de yaşamış. Ama o, bazı polemiklerin sonunu farklı getirmiş... Hisar şöyle anlatıyor:
Polemiğin sonu...
- Kemal Paşazade Sait Bey'in de onu (Ahmet Mithat'ı) istihfaf edenler (Hafife alanlar) arasında olduğu malumdur. Meşhur bir münakaşaları, Bab-ı Ali Caddesi'ndeki bir mudarebe ile hitam bulmuştu. Belki fikri bir bir münakaşayı bir dövüşle fasl etmek zevkini Bab-ı Ali Mahallesi'ne aşılamış olan bu örnektir. Ahmet Mithat Efendi münakaşanın çıkmaz bir sokağa saplandığını görmüş ve bu Gordion düğümünü kesmekten başka çare olmadığına hükmetmiş... Etrafındakilere "Ben bu işi başka türlü halledeceğim" demiş ve Bab-ı Ali Caddesi'nde Sait Bey'e rast geldiği bir gün ona bastonu ile vurarak ertesi gün de "Lastik Said'e Dayak" ünvanlı makalesiyle bununla övünmüştür.
Arabacılar bile
Herhalde o zaman gazetelerin tiraj sorunu şimdikinden daha şiddetli olmalı ki, mesela "Bir gün Sirkeci civarında müşteri bekleyen bir arabacı gazete okuyormuş. Bunu gören Ahmet Mithat Efendi'nin fahr ve sevincinden gözleri yaşarmış: 'Şükür ki bu günleri de gördük! Millet o kadar okumaya alıştı ki işte bir arabacı bile gazete okuyor' demiş"
Ve bütün bunları düşünürken Selim İleri'nin son çalışması olan ve Everest'ten çıkan "Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu" geldi önüme... Selim İleri Ahmet Mithat'ın romanlarına da geniş yer vermişti kılavuzunda... Demek bu kitapla birlikte Ahmet Mithat'ı anmaya devam edeceğiz.