Zaman zaman durup "Yeni Dünya"nın eskisinden ne kadar farklı olduğunu anlamaya çalışmakta sayılamayacak kadar çok yarar vardır. Hâlâ "Ezberletilmiş tarihe" takılıysanız ve "Onlar da kim oluyor ki" yahut "Halk ne bilir ki" benzeri yazılarla gazete köşelerinde şoven denemeler yapmaktaysanız, abesle iştigal ediyorsunuz demektir. Çünkü okurlarınızın çoğu, sizden daha ileridedir. Yeni dünyanın eskisinden en büyük farkı, her alanda bilgiye ulaşabilen kitlelerin devreye girmiş olması değil midir?
"Tarih"in bile değiştiği bir çağda yaşıyoruz. İnsanlık tarihinde önce, varlıkları ve doğrulukları tartışılan gerçeklerin anlaşılması için beyin ve beden gücü harcandı. "Dünya yuvarlak mı", "Akıl ve duygunun merkezi kalp değil de beyin mi", "Okyanusların ötesinde yeni kıtalar var mı", "Dünya mı güneşin, güneş mi dünyanın çevresine dönüyor" benzeri soruların cevaplanması, yüzlerce yıl sürdü.
Bilgi ve iletişim
"Aydınlanma" ile de, gerçekleri düzenleyen doğa kanunları bulundu. Bilinmeyenler de, bilim, araştırma ve aklın birlikteliği ile keşfedildi. Virüsler, vitaminler, elementler bilindi... Optik, hidrolik, elektrik, atom, ışınlar gibi olgular, kuramlara bağlandı.
Şimdi de, insan beyninin yarattığı ve insan beyninden milyon kat daha hızlı çalışan, milyonlarca kat daha güçlü belleğe sahip "Yapay beyinler"le "İletişim"in beraberliği, her alanda devrimler gerçekleştiriyor. Ekonomi de, siyaset de, bilim de, teknoloji de, dünyanın her köşesinde, kitlesel ölçekte bu çembere girmiş durumdalar. Düşünün ki, uzaya gidebilecek bilime ve teknolojiye sahip Sovyet İmparatorluğu, bunları kitlelere açamadığı için, bir savaşta yenilmeden dağılıp çöktü çağımızda.
Tarih de değişiyor
Bugün dünyanın geri kalmış bir bölgesinde elektrik enerjisi olmasa da, Negroponte'nin dinamolu bilgisayarı ile bir uydudan internete girer ve tüm bilgilere ulaşabilirsiniz. Veya İntel'in Wimax'ı ile donatılmış 4'üncü kuşak cep telefonunuzla, iletişim otoyolunda son sürat seyredebilirsiniz. Nanoteknolojinin ürünü olan giysinizin kumaşı, vücudunuzu kutuplarda sıcak ve çölde soğuk tutabilir.
İnsanlık tarihindeki bu aşamalar, "Tarih"i de kitlelere açtı. Artık tarih, bilgiye egemen güçlülerin, kendi kitlelerine sundukları ve çoğu propaganda olan bir masal anlatımı olmaktan çıktı. Demokratik ve özgür toplumların medyası, tarihin taslağının yazımını zaten çok boyutlu gerçeklere dayamıştı.
Müzelik olmayın
Bugün mesela Google'a bir konuda soru sorunca, varlıklarını hiç duymadığınız kaynaklara ulaşıyorsunuz. "Vatandaş haberci" de denilen bloggerler, askeri cezaevlerindeki işkencelerin fotoğraflarını bile, kitlelere iletiyor. Yeni kanser ilaçlarının etkileri, internet sayesinde global ölçekteki istatistiklerle ölçülebiliyor.
Siz hâlâ sizin yerinize bilgiye ulaşan ve sizin yerinize düşünen insanların var olduğu o eski dünyayı arıyorsanız, bir müzenin raflarında kendiniz için yer bulmaya çalışmalısınız. Kitlelere kulak vermek yerine kişilere takıntılı siyasete meraklıysanız, kendinizi de okurlarınızı da sürekli yanılgıya mahkûm etmektesiniz.