İşimiz kolay değil... Hem iç siyasetin hem de dünya politikasının iç içe geçmiş olgularını, aynı anda anlamaya çalışıyoruz... Beyinlerimizdeki sanal "Matruşka"ları açtıkça, içlerinden birbirlerine benzemeyen ama hepsi de birbirleri ile bağlantılı portreler çıkıyor... Kavramlar da aynı şekilde iç içe geçmiş durumda... Bir yanda "Osmanlılık" bir yanda da "Çağdaş uygarlık" var.
Sözlüklerimize bakıp Osmanlı'dan kalan özdeyişleri sıralamayı hiç denediniz mi? Örneğin Osmanlı da yargıya "Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun" diyerek bakmamış mı?
Osmanlı geleneğinin bugüne aktarılan alışkanlıklarının şifrelerini bu özdeyişlere bakarak çözebilir miyiz acaba?
- Osmanlı'da oyun bitmez.
- Osmanlı'nın yanında gözünü, kâtip yanında sözünü sakın.
- Osmanlı tavşanı araba ile avlar.
- Osmanlı ekmeği yiyip, Moskof'a dua olmaz.
Tilkilerin durumu
İsmet İnönü için "Beyninde 40 tilki koşar, kuyrukları birbirine değmez" denilirdi. Ama şu anda siyasete hevesli amatörlerin beyinlerinde koşuşan tilkilerin ayakları birbirlerine dolaşıyor, kavramlar birbirleri ile tepişiyor.
Acaba şu "Çağdaş uygarlık" kavramını yerli yerine oturtabildik mi? Örneğin aynı anda hem ABD, hem Sovyetler Birliği gelişmişlik açısından çağdaş uygarlığı temsil ediyorlardı. Ama birbirlerinden çok farklıydılar. 1930'larda da Hitler Almanya'sı ve Mussolini İtalya'sı, çağdaş uygarlık simgeleri değil miydiler? Şimdi de Çin, ekonomik açıdan çağdaş uygarlık için bir somut örnek olmuyor mu?
Türkiye Çinlilerden çok önce çağdaş uygarlığın temel öğesi olan demokrasiyi benimsediği halde, Çin nasıl oldu da bizden önce dünya ekonomisine entegre olabildi?
Menderes ve Özal
Örneğin Turgut Özal'ın 1980'li yıllarda gerçekleştirdiği yeniden yapılanmayı 1950'lerde Adnan Menderes yapabilseydi, belki bugün Güney Koreliler ve Çinliler "Biz uyurken Türkiye gelişti" diye yakınacaklardı. Ama olmadı işte. Kambiyo rejimi ve dış ticaret serbestleştirilecek yerde, Türk Parasını Koruma Kanunu ve Milli Korunma Kanunu ile girişimciler hapse atıldılar. Demokrat Parti özelleştirme vaadi ile iktidar oldu. Ama bunun yerine yeni KİT'lerle verimsiz yatırımlar yapıldı ve ekonomi kronik krizlere mahkûm edildi. Türkiye'de yasaklar kaldırıldığı zaman halkın her şeyi başarabileceği "Özal reformları" ile görülmemiş midir? İhracatta hamle, turizmde atılım, sanayide dünya ile rekabet, devlet geri çekildiği oranda gerçekleşmemiş midir? Yarım yüzyılda devletin tam başaramadığı iletişim atılımını, birkaç yıl içinde özel GSM şirketleri gerçekleştirmemiş midir?
Rejim tehlikede mi?
Buna karşı devletten beklenen hukukun üstünlüğü, adalet, eğitimde çağdaşlık ve güvenlik gibi olgularda, olması gereken düzeye ulaşılamamıştır. Bunun yerine sürekli bir "Rejim tehdit altında" endişesi seslendirilmiştir. "İdeolojik eğitim" kitleleri çağdaş uygarlığın sonuçları olan çok sesliliğe, özgürlüklere, evrensel dolaşımdaki sermayeye, özelleştirmelere, globalleşmeye karşı hep ürküntü içinde tutmuştur.
Halkın cumhurbaşkanı seçecek olması dolayısıyla, birilerinin yine "Rejim tartışması" başlattığına tanık olursak şaşırmayalım. Sadece bunların beyinlerinde koşuşan tilkilerin nasıl bir kargaşa yarattığını hatırlayalım.