Aynı coğrafyada yaşayan, aynı kültürü almış insanlar, nasıl oluyor da birbirlerinden çok farklı dünya görüşleri içinde olaylara da, birbirlerine de çok farklı açılardan bakıyorlar...
İki yıl önce yitirdiğimiz yazar Güngör Dilmen'in "Hasan Sabbah" oyununu okumuş olanınız var mı acaba?
Dilmen bu yapıtında aynı medresede sınıf arkadaşı oldukları iddia edilen Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam'ı aynı tekneye bindirir ve tartıştırır.
11'inci yüzyıl Ortadoğu'sunun bu üç önemli ve dünya görüşleri birbirlerine çok zıt olan isminin sınıf arkadaşı oldukları iddiasını, Hayyam'ın "Rubaiyat"ını 1859'da İngilizceye çeviren Edward Fitzgerald ortaya atmıştır.
Rubaiyat çevirisinin önsözündeki bu hikâyeye göre sınıf arkadaşları olan Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam aralarında bir anlaşma yaparlar ve hangisi güçlü olursa diğerlerini gözeteceğine ilişkin olarak karşılıklı ant içerler.
Şehir efsanesi mi?
Nizamülmülk Selçuklu İmparatorluğu'nun veziri olunca, bu iki arkadaşına valilik teklif eder. Hayyam "Ben valilik falan istemem, bana maaş bağla ve serazat bir hayat sürebileyim" der. Hasan Sabbah ise valilik değil sarayda bir görev ister.
Sonunda birbirlerine rakip ve düşman olurlar Nizamülmülk ile Hasan Sabbah.
Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ını İngilizceye çeviren Fitzgerald'ın yazdığı bu hikâye, bazı bölümleri gerçeği yansıtsa da bir şehir efsanesi olmaktan öteye anlam taşımıyor.
Çeşitli kaynaklara göre Nizamülmülk Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah'tan daha yaşlıdır ve aynı medresede sınıf arkadaş olmaları imkânsızdır. Ama bazı kaynaklar da Nizamülmülk ile Hasan Sabbah'ın aynı medresede zamanın ünlü alimi Muvaffakeddin Abdüllatif ibn el Lübad'dan eğitim gördüklerini yazarlar.
Ömer Hayyam "Mutazile"den kabul edilen ve kurulu düzeni reddeden bir filozof şair, Nizamülmülk "Siyasetname"yi yazan ve kurulu düzeni kuramlaştıran bir devlet adamı, Hasan Sabbah ise fedaileri ile dönemi suikastlara sahne kılan anarşist eylemlerin örgütleyici lideridir.
Nizamülmülk'e suikast...
Ama 11'inci yüzyılda Ortadoğu'nun siyaset ve düşünce hayatını etkileyen bu üçlünün birbirlerini tanıdıkları genellikle kabul edilir. Sade bizim Güngör Dilmen'imiz "Hasan Sabbah"ı ile değil, Amin Maalouf da "Semerkand"ı ile bu ilişkileri kurgulamamış mıdır?
Bu tanışıklığın bir sonucu da Nizamülmülk'ün 1092'de, Hasan Sabbah'ın Alamut'undan gelen bir Haşhaşi fedaisi tarafından, zehirli bir hançer darbesi ile öldürülmesi olacaktır.
Aynı yollarda beraber yürüyüp aynı yağmurla ıslananların bu coğrafyadaki yolculuklarının ihanetlerle ve hançerlemelerle sonuçlanması, tarih boyunca çok görülmüştür.
Bu sade İslam dünyasının bir özelliği değildir.
Neticede "Son Yemek"te Hz. İsa'ya eşlik eden "12 Havari"den biri olan Yudas da (Yehuda) 30 gümüş dinar karşılığında İsa'yı ihbar edip yakalatmamış mıdır?