Neye niyet, neye kısmet... Açıkçası bu satırların yazarı dahil "Cemaat" merkezli gerginlikleri izleyen pek çok kişi, iktidar kanadındaki bazı önemli kişilere ait cinsel içerikli kasetlerin siyaset piyasasına sürülmesini bekliyorduk.
Bunun yerine yolsuzluk iddialarına dayalı gözaltılar geldi.
Kısacası savaşta kullanılan araçlar beklenenlerden farklı olsa da "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" diyerek, Erich Maria Remarque'nın yazdığı ve savaşın korkunçluğunu anlatan romanını (Im Westen nichts Neues) hatırlayabiliriz.
Romanda 1'inci Dünya Savaşı'na katılan Alman gençlerinden bedenen ölmeyenlerin de, ruhen öldüğü anlatılır... Özetle kimse savaştan sağ çıkmaz. Erich Maria Remarque, bağnaz duygularla doldurulmuş gençlerin savaşın insafsızlıklarla dolu gerçeği karşısındaki çaresizliklerini işlediği için, bu roman da Naziler'in yaktığı kitaplar arasında yer almıştı.
Bizim siyaset savaşlarımız
Bizdeki siyaset savaşlarına gelince... Bu savaşlarda her türlü yöntemin geçerli görülmesini yadırgamayalım.
Mao ne demiş:
- Siyaset kan dökülmeden yapılan savaştır, savaş ise kan dökülerek yapılan siyasettir...
Bizdeki garip durum ise siyaset dışı oldukları varsayılan kurumların da, savaşan taraflar arasında yer almaları değil midir?
Ama bu noktada stratejik önem taşıyan bir ayrıntıyı da unutmayalım. Nihai sonuç "Savaş"ın sonunda belli olur... Bir "Muharebe"den kazançlı çıkmak, savaşın galibini belirlemez. Siyaset savaşının nihai galibi de demokrasilerde seçimlerle belli olur...
Yakın dönemlere kadar, Türkiye'de siyasetin galipleri seçimlerle belli olmazdı. Her türlü yöntemi kullanan Derin Devlet'in egemen olduğu siyaset tarzında, seçim sandığı teferruattı...
Derin millet var artık...
Vesayetçi rejim sona erdiği için şimdi derin devlet yerine siyasette "Derin millet" var. Ama seçim kazanmadan ve siyasi risk almadan iktidar sahibi olmak isteyenler, yeni cepheler açmaya çalışıyorlar. Daha önce de MİT'i hedef alan bir girişim yok muydu?
Bu nedenle "Acaba yarın da neler olacak" diye meraklanmayalım. Her yeni günün yeni gelişmelerle dolu olacağı belli... Ve "Demek devlet içinde bir de paralel devlet varmış" diyerek de ümitsizliğe düşmeyelim. Çünkü olaylar ne kadar şaşırtıcı olsa da, burada tek devlet var artık.
Bu gerçeğin ışığında Başbakan Erdoğan'ın Konya'da şu söylediklerini de dikkate alalım:
Kimin ne hesabı varsa...
"- Arkasına karanlık odakları alanlar, çeteleri alanlar, bu ülkeye bu millete istikamet çizemezler. Arkasına sermaye ve medyanın gücünü alanlar, bu ülkenin istikametini değiştiremezler. Birtakım karanlık çevreleri alanlar, istikametimizle oynayamazlar. Türkiye'nin ayarlarını değiştiremezler. Türkiye üzerinde operasyon ve ameliyat yapılacak bir ülke değildir. AK Parti iktidarı buna izin vermez.
- Kimin ne hesabı varsa, kendilerine güveniyorlarsa, o seçime girsinler, hesabı orada milletle görüşsünler. Hesabını sandık dışında görmek isteyenlere ne millet ne de biz müsaade etmeyiz. Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir. Türkiye üçüncü sınıf bir kabile devleti değildir. İçerden ya da dışardan hiç kimse benim ülkemi karıştıramaz. Benim ülkemde çirkin tuzaklar kuramaz."