Bir dönem Türkiye'sinde kendilerini solcu olarak görenler çevrelerindeki herkesin polis olduğunu düşünürlerdi.
Çetin Altan bu fobiyi alaya almış ve mealen şöyle yorumlamıştı durumu:
- Eğer çevremizdeki herkes polis ise, karakolda yaşıyoruz demektir. Yok eğer bu söylemler doğru değil ise, bu defa da yalancılar arasında mı yaşamaktayız?
Buradaki "Polis"ten kastedilen özellikle MİT'te kadrolu veya parça başı çalışan "Ajanlar"dı.
O zamanki sola göre Türkiye zaten emperyalist Amerika'nın işgali altındaydı. Mesela kurulmasında ABD'nin büyük mali katkısının bulunduğu ODTÜ'nün öğrencileri Ankara Belediyesi'ne karşı değil, Amerikan emperyalizmine karşı eylem koyarlardı. Ve mesela üniversite Rektörü Kemal Kurdaş'ı ziyarete gelen ABD Büyükelçisi Robert Kommer'in Cadillac marka aracını yakarlardı... ( 6 Ocak 1969)
Saçmalığın solu sağı yok...
O dönemde sol, MİT'e de Amerikan emperyalizminin Türkiye'deki maşası olarak bakardı... Çevreyi kuşatan ve "Polis" olmakla suçlananlar da MİT'in ajanlarıydı zaten.
Bu gerçeklerin ışığında şimdiki MİT'in, o dönemler solunun yerine geçmiş olması gerekmiyor mu?
Anti Amerikan eylemlerin planlayıcısı olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan gösterildiğine göre, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın şimdi gerçekten "Milli" olduğu "Sol" tarafından da kabul edilmeli değil miydi? Ama sol da değişti... Şimdi solun gözü ve kulağı Washington'a ve Amerikan derin devletinin medyadaki sözcülerine dikilmiş durumda.
Tayyip Erdoğan'ı Türk seçmeni tuttuğu için ancak ABD emperyalizminin bir şeyler yapabileceği ümidi var...
Onların da kafaları karışık
Oysa ABD emperyalizminin de kafası karışık... Amerikan derin devletinin ulusalcı kadroları Başkan Obama'yı nasıl devireceklerinin yolunu henüz bulamazlarken, bir de Türk ulusalcılarının "Tayyip Erdoğan Sorunsalı"na nasıl çözüm üretecekler acaba?
MİT Başkanı Fidan'ı İran işbirlikçisi olarak sunmaya çalışanlar, İran'a kucak açan Obama'yla mı, yoksa Fidan'la mı (veya Tayyip Erdoğan'la mı) öncelikle uğraşacaklar?
Bu kafa karışıklığından bir çıkış yolu acaba "Öyle barış açılımı olmaz, böyle barış açılımı olur" içerikli eleştirilerle, PKK'yı terör eylemlerine yeniden başlaması için kışkırtmak olabilir mi? Görüyorsunuz işte... Cevabı bilinmeyen o kadar çok fazla soru var ki siyasetin gündeminde.
Önemli sorular
- Acaba CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ABD Büyükelçisi Ricciardone ile (Parti yönetimine haber vermeden) görüşürken "Sarıgül sorunsalı" da ele alındı mı?
- Acaba şimdiki Amerikan Büyükelçisi Ricciardone bugün ODTÜ Rektörü'nü ziyaret etseydi, aracı yakılır mıydı?
- Her akşam her mekânda patlatılan Çin malı havai fişekler veya Çin yapımı Amerikan markalı cep telefonları da, Çin yapımı füzeler kadar Türkiye'nin İttifak'ın çizgisinden çıktığını kanıtlıyor mu?