Bir romandan belleğimde kalan bir diyalog, bazılarımızın dış siyasete ilişkin özlemlerini yansıtabilir.
Romanın kahramanı, kendi kendine karar alamayan, doğruyu ve yanlışı ayırabilmek için sürekli kendisine danışan, hiçbir konuda fikri olmayan arkadaşı ile konuşuyordu...
- Ne kadar talihli bir insansın, dedi arkadaşına.
Bu sözleri arkadaşını mutlu etmişti. Ama yine de "Talihli olduğumu nasıl anladın" diye sordu.
Çünkü aklın yok, diye cevap verdi arkadaşı.
Aynı açıdan Türkiye'nin alışılmış dış siyasetine bakalım mı?
Ne kadar talihliydik
- Ne kadar talihli bir ülkeydik... Dış siyasetimizi Washington belirlerdi. Hiçbir konuda kimseyi sorgulamak gereğini duymazdık. Dünyada bizi ilgilendiren ve kırmızı çizgilerimizi oluşturan iki konu vardı. Biri Kıbrıs'tı, diğeri de ABD Kongresi'nde bekleyen "Ermeni Soykırımı Tasarısı"ydı. Kıbrıs yüzünden ABD bize ambargo uygulamadı mı ve çözüm 12 Eylül darbesi ertesinde "Rogers Planı"nın kabulü ile gelmedi mi?
- Sen buna talih mi diyorsun? Sürekli döviz krizleri yaşayıp, sonunda Washington'a el açmaz mıydık. Ortadoğu'daki, Balkanlar'daki, Kafkaslar'daki her kriz bize bir şekilde yansımaz mıydı?
İzleyici olmak
- Zaten talihimizin şifreleri de bu krizler karşısında kararı ve çözümü yine Washington'da aramamızda bulunmuyor muydu? Saddam'ın ve Hafız Esad'ın Türkiye'ye kriz biçiminde yansıyan çılgınlıklarını sadece izler ve Washington'un bir şeyler yapmasına bel bağlamaz mıydık? Eğer Washington Sovyetler'i çökertip Soğuk Savaş'ı bitirmeseydi ne Jivkof devrilir, ne de Bulgaristanlı Türkler'in trajedisi sona ererdi.
- Bütün bu konularda kararları Washington'a bırakmaya akılsızlık mı diyorsun yani?
BM kararı şart mı?
- Belki düşünce tembelliğinden kaynaklanan rahatlık da diyebilirim. Mesela bugün Suriye'ye bir uluslararası müdahale yapılabilmesi için Birleşmiş Milletler'den karar alınması gerektiğini düşünmüyor muyuz? Hatırlasana... ABD Afganistan'ı ve Irak'ı işgal ederken BM'den karar mı çıktı? Bu yüzden Fransa ile ABD'nin arası açılmadı mı? Bosna'da soykırım sürerken bunu yıllarca izlemedi mi Batı? Ama El Kaide New York'u ve Washington'u vurunca, ABD hemen işgallere başladı.
- Bütün bu durumlarla bizim talihimizin ve siyasi aklımızın ne bağlantısı var ki?
- Bütün bu çelişkileri sorguladık mı? Ya da kendi topraklarımızda on binlerce insanımız teröre ve binlerce insanımız faili meçhul cinayetlere kurban olurken, bunun nedenini aradık mı? Barış açılımları başlatılana kadar, "Kürt Realitesi"ni yok saymanın iç ve dış yansımalarını irdelemek aklımıza geldi mi? Öcalan'ı ABD Kenya'da yakalayıp bize teslim etti. Ama bugüne kadar Öcalan'la diyaloga girip PKK terörünü sona erdirmenin yollarını aramayı akıl etmedik.
Akıllanıyor muyuz?
- Bütün bu yaşananların ertesinde akıllandık mı?
- Halk ve dolayısıyla devlet akıllandı. İç ve dış politikanın kriz konularını güvenlik alanından çıkartıp siyasetin alanına taşımaya başladık. Ama hâlâ bazılarımızın beyinleri Washington'un buzdolabında duruyor. Aklımızı, vicdanımızı kullanır ve uluslararası alandaki insafsızlıkları sorgularsak "Yalnız kalırız" diyor bazıları... Bazıları da "Barış Açılımı"nı sabote etmeye çalışmıyorlar mı? "Suriye ve Mısır'da olup bitenlerden bize ne" diyenler yok mu?
- Yani talihli olduğumuz dönemler sona mı erdi?
- Hayır, aklımızı kullanmayı denediğimiz dönemler başladı.