Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Mahkûmlara acımak ile yargıyı yok saymak aynı şey mi?

Ergenekon Davası sonunda açıklanan kararlar dolayısıyla, siyasetin, hukukun ve yargının bizim toplumumuzdaki farklı kesimler tarafından ne kadar değişik açılardan değerlendirildiğini de görüyoruz.
Toplumsal genlerimize işlemiş yazılı olmayan bir derin kural var.
Askeri darbe yapmak veya bir darbeye teşebbüs etmek aslında suç oluşturan bir fiil değil... Eğer bu darbe veya darbe girişimi başarısız olursa, o zaman bu fiiller suç kapsamına girer.
Talat Aydemir'in ilk darbe girişimi başarısız olunca Devlet tarafından affedilmesi ve ancak ikinci darbe teşebbüsü sonunda cezalandırılması, darbeciliği suç olarak kabul eden yasaların uygulanma biçimine ilişkin çarpıcı bir örnek değil midir?
Ya da 27 Mayıs 1960 darbesi öncesinde cunta kuran subayları ihbar eden subayın mahkûm edildiği "9 Subay Olayı" da, siyaset- darbe- hukuk ilişkileri açısından örnek bir vakadır.

Demokrasi ahlakı

Hukuk kültürümüzde "Demokrasi Ahlakı"nın temel ilkeleri yerleşik olsaydı, darbeyi suç olarak niteleyen yasa maddelerine gerek olur muydu? Yaşını başını almış adamlar cuntacılık oyununa takılırlar mıydı? Bunun sade Ceza Yasası'nı değil, ahlak kurallarını da ilgilendiğini düşünürlerdi.
Bir diğer mesele de şu.
Toplum yargı kararlarının sonuçlarından etkilenenlerin kadersizliklerine öncelikle takılır. Yakınlarının, ailelerinin çekeceği eziyetlerden acı duyar. Ama bu yargı kararlarına neden olan fiillerden zarar görenler, eziyet çekenler pek düşünülmez.
Türkiye'deki "Derin Devlet" fenomeninin kurbanları olan faili meçhul cinayetlerde katledilenler, çözümsüzlüğü çözüm olarak gören anlayış sonucunda terörün kalıcı bir düzen haline dönmesi, ülke gerçeklerinin kabul edilmeleri yerine bunların güvenlik sorunu biçiminde ele alınmaları...

İdeolojik devlet
Halkın mutlaka yanlış seçim yapacağına dönük "İdeolojik Devlet" anlayışının bir yansıması da darbecilik geleneği değil midir?
Bir de hukuka ve yargıya olan inançsızlıktan kaynaklanan yaklaşımlar var toplumda. Buna göre güçsüz olanlar zaten kanunları çiğneyemezler, güçlü olanlar ise kanunları çiğneseler de onlara bir şey olmaz...
Ergenekon kararları bütün bu açılardan bir dönüm noktası olabilir.
Mahkûm olanların, onların ailelerinin yaşadıkları dramı görmezden gelmek tabii ki mümkün değil. Bütün dileğimiz bu kararların Yargıtay'da daha hassas bir hukuk terazisinde tartılması, haksızlık ve hukuka aykırılık varsa bunların düzeltilmesidir.
Ama bu kararları yok saymak veya Yargı'yı meşru kabul etmemek, siyasi ve hukuki görme özürlülüğünden başka şekilde izah edilemez. Neticede cezalandırılanlar sanal bir cezaevinde tutulmuyorlar ki.
Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü güçlendirebildiğimiz oranda, sosyo-politik yaşamımızda bu tür tabloları görmek ihtimali azalacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA