Başbakan Erdoğan'ın ülkeye yaptığı hizmetleri hakkını vererek değerlendiren ve seçimlerde ona oy vermiş olan kesimlerden insanların da "Ben olsaydım öyle davranmazdım" diye başlayan eleştiriler seslendirdiklerini duymamak imkânsız. Bu eleştirilerden bazılarına katılmamak da mümkün değil.
Örneğin Gezi Parkı'ndaki 3-5 ağacı korumak için orada geceleyen çevrecilerin üzerine orantısız şiddetle gidileceğine, onlarla diyalog kurulsaydı, olaylar böyle tırmanır mıydı?
Bu çok mantıklı eleştiriye hak verirken ister istemez "Peki sonraki olaylar ağaçların korunmasını mı, yoksa Başbakan Erdoğan'ın siyaseten yok edilmesini mi amaçlıyordu" sorusu da gündeme geliyor.
Muhabbet gösterseydi "
Beni yok etmek isteyen, her türlü hakareti yapan, yakan ve yıkan eylemcileri ve onları kullanan iç ve dış güç odaklarını muhabbetle kucaklıyorum" diyebilir miydi Başbakan Erdoğan?
Yeni Şafak'ta Büşra Sönmezışık'ın sorularına cevap veren Markar Esayan bu tabloyu çok doğru şekilde şöyle tahlil etmişti:
"- Gezi gençliğinin de bir kullanım değeri var. Herkes kendine göre orayı kullanmayı tercih etti. Erdoğan'ı düşürmek için gezi krizi kullanıldı ve bence bu 28 Şubat'tan daha ciddi ve ağır bir darbe girişimi.
- Gezi krizinde toplumsal bir meşruiyet vardı. Devletin bir hatası vardı ve süreçte insanlar zarar gördü. Bir meşruiyet meydana geldi. Meşruiyetin üzerinden bir siyaset mühendisliği yapıldı. Bence bu daha tehlikeli."
Tahrir'de Taksim'i görenler
Olaylar Gezi Parkı'ndaki ağaçların korunmasından öteye boyutlara ulaştıktan sonra, Başbakan Erdoğan'ın farklı davranması mümkün olabilir miydi?
Sanırım hepimiz Kahire'deki Tahrir Meydanı'na bakıp Taksim Meydanı'nı görenlerin yazılarını okuduktan ve konuşmalarını dinledikten sonra, Başbakan Erdoğan'ın izlediği siyasetin neden sert olduğunu anlamış olmalıyız. Yani hâlâ olayların gerçek boyutlarını ve teoriden öteye somut kanıtlara dayalı iç ve dış komploları görmezden gelip "Başbakan neden kucaklayıcı ve şefkat dolu konuşmalar yapmadı" demek sadece safdillik olmaz mı?
Yine Markar Esayan'dan alıntı yapalım bu noktada:
Gezi süreci bitmedi
"- Ben Gezi sürecinin bittiğini düşünmüyorum. Gezi sürecinin ilk safhasını geçirdik. Bence çok ağır bir darbeydi. Erdoğan iyi direndi. Orada eğer geri adım atsaydı, bugün Erdoğan olmayabilirdi. Gezi süreci hâlâ devam ediyor. Başka türlü sorunlar olduğunda tekrar ikinci ve üçüncü bir krizle çevrilmeye müsaittir."
Evet... Önümüzdeki aylar belli ki sıcak geçecek. Bana kalsa daha önce de yazdığım gibi AK Parti'nin çekirdek kadrosu için siyasetten zorunlu emeklilik anlamına gelen "Üç dönem yeter" yasağını bir olağanüstü kurultay toplayıp kaldırırım. Yerel seçimlerle genel seçimleri aynı anda yaparım. Toplum böylece gerilmiş siyaseti bir ölçüde geride bırakır. Seçim sonuçları ile herkes gücünün ölçüsünü almış olur.
Bu arada mesela "Hamile kadınlar sokağa çıkmasın" benzeri zırvalıklara karşı, Başbakan olsam bizzat ben tepki gösteririm. Ama neticede o Başbakan Erdoğan, ben de benim...
Erdoğan'ın farkı
Erdoğan'ın farkını da Esayan'ın cümleleriyle görmeye çalışalım:
"- Erdoğan gibi liderleri hazmetmek zordur. Zaten tam da bu yüzden aslında öyle liderlerdir. Sıradan insanlar olsa herkes hazmedilebilirdi. Ama Erdoğan arı kovanlarına çomak sokan, reel politikanın dışına sık sık çıkan bir lider. Bu her siyasetçinin göze alabileceği bir şey değildir.
- Bir 'one minute' demenin neye mal olacağını herkes bilir dünyada. Erdoğan da bunu bilerek söylüyor. Bir bedeli olacağını biliyor. Ama bunu yapıyor çünkü Erdoğan düzenin değişmesini istiyor. Kendisi de mağdur olmuş, dindar olduğu için aşağılanmış, hapis yatmış."