"Canım sıkılıyor, artık bu iktidar gitmeli" diyenler için nurtopu gibi bir tartışma konusu üretildi galiba...
- Hamile kadınlar sokağa çıkmalı mı, çıkmamalı mı?
Kanımca bu soruya cevap bulmak "Tencere-tava çalan komşuyu polise ihbar etmek mi, yoksa etmemek mi daha demokratik bir davranıştır" sorusuna cevap bulmak kadar önemlidir.
Başbakan Erdoğan "Herkes üç çocuk yapsın, bu çocuklara devlet bakar" dediğinde de şöyle bir sanal tartışma yansımıştı sokaklardaki kamuoyunu oluşturan gezici düşünce odaklarına...
Başbakan "Çocuklara devlet bakar" deyince MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "Ben çocuk bakamam, bu çocuklara Kemal Kılıçdaroğlu baksın" diye itiraz etmiş. Kılıçdaroğlu da bunu duyunca "Ben kendime bakamıyorum, çocuklara nasıl bakayım" demiş.
Canları yine sıkılmıştı
Bu tür tartışma konularının her zaman kolay kolay bulunamaması yüzünden "Canları sıkılanlar"ın Türkiye'nin yıllarını nasıl heba ettiklerine çok yakın tarihte de tanık olmadık mı?
Hatırlayın 1980'li ve 90'lı yılları...
Turgut Özal'ın yeniden-yapılanmayı amaçlayan reformları ile Türkiye büyük bir değişim yaşamaktaydı.
12 Eylül askeri rejimi sona erdirilmiş, sivilleşme yolunda önemli adımlar atılmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkı, Ceza Kanunu'ndaki 141, 142, 163'üncü maddelerin kaldırılması yanında ekonomide devletçiliğin sona ermesi, konvertibilitenin kabul edilmesi, ihracat ve turizm hamleleri, iletişim ve ulaşımda hamleler...
Kayıp yıllar
Siyaset yine itibar kazanmıştı. Türkiye yönetilebilir bir ülke olmuştu.
Ama "Canları sıkılanlar" önce İstanbul'da Bedrettin Dalan yerine Nurettin Sözen'e oy vererek, sonra da Turgut Özal'ın ANAP'ı yerine Demirel ve Erdal İnönü'yü iktidara getirerek, 2000'li yıllara uzanacak "Kayıp Yıllar"ı başlattılar.
Türkiye zaman tüneline sokuldu ve 1980 öncesinin bütün hastalıkları yeniden siyasete bulaştırıldı. Ekonomik krizler, hatta gecelik yüzde 7000 faizler ve sonunda 28 Şubat post-modern darbesi bile yaşandı bu kayıp yıllar boyunca.
"Halk" bu gidişe 2000'lerin başındaki ilk seçimde "Yeter" dedi.
Yine can sıkıntısı mı?
Ve bugüne dayanan 10 yılda Türkiye yeniden yönetilebilir, gelişen ve güvenilir bir ülke olduğunu kanıtladı.
Alt ve üst yapı ve başta İstanbul olmak üzere kentler yenilendi. Ekonominin bütün rakamları sağlıklı göstergeler haline dönüştü. "Kürt sorunu" gibi kronikleşmiş ve terörle özdeşleşmiş problemlere siyasi çözümler aranmaya başlandı. Musluk kapatır gibi parti kapatmayı mümkün kılan yazılı hukuk değiştirildi.
Ama birilerinin yine canları sıkılmaya başlamıştı.
Şimdi yeniden 1990'lı yılların başındaymışız gibi bir görüntü var.
O dönemde Turgut Özal'ı canından bezdirenler, şimdi Tayyip Erdoğan'ı hedef almış durumdalar.
Halk bilinçlendi
Ama bir başka gerçek daha var yeni Türkiye'yi eski Türkiye'den farklı kılan... "Halk" yakın geçmişte yaşananları unutmadı. Turgut Özal'a ancak o öldükten sonra sahip çıkan kitleler, bugün Tayyip Erdoğan'ı canı sıkılanlara yedirmemeye kararlı.
Bir avuç zirzop, onları güden eski baronlar ve kronik iktidarsız siyasetçiler, Türkiye'yi yeniden kayıp yıllara sürükleyemeyecekler. Bu nedenle "Hamileyken sokağa çıkılır mı" benzeri soruların gündeme gelmesi, "Demokraside sandık şart mı" gibi soruları ikinci plana iteceği için hayırlıdır.