Geçmişe özlem seslendirenler, aslında hayal ettikleri bir geleceğe dönük bir özlemin sözcüleri midir?
Geçen hafta üç gün geçirdiğim Roma'da ölmüş devlet adamlarının anıtları önünden geçerken taksiyi kullanan sürücü sürekli "Nerede şimdi o İtalya, nerede o eski liderler" diyerek iç geçiriyordu.
Bu şekilde Piemonte Başbakanı ve İtalyan birliğinin mimarı olan Kont Cavour'u da (1810-1861), Avrupa Birliği'nin kurucu babalarından biri olan İtalya Başbakanı De Gasperi'yi de (1881-1954) hasretle yad etti sürücümüz.
Yolculuğumuz uzasaydı belki Sezar'a ve hatta Neron'a olan özlemini de seslendirecekti.
Ben ona "Mümkün olsa o dönemlerde yaşamayı ister miydin" diye sormadım. İtalya'nın yüzde 25'e yaklaşan işsizlik oranını, seçimlerle ortaya çıkan koalisyon karmaşasını falan tartışacak vaktimiz yoktu.
Bizim nostaljilerimiz
Roma'da geçirdiğim üç gün boyunca internete girip Türkiye'deki gelişmeleri izlerken, taksi sürücüsünün yaşadığı geçmişe duyulan özlemin bizim toplumumuzdaki belirli kesimler tarafından da sürekli seslendirildiğini yeniden gördüm.
Bazı toplantılara katılanların sonunda "10'uncu Yıl Marşı" söyleyerek kendilerince bugünü protesto etmeyi amaçladıklarını falan görmüyor muyuz? Ya da "Atatürk Sevgisi"ni Kemalist gösterilere dönüştüren eylemcilere her zeminde ve medyada rastlamıyor muyuz?
Acaba bu davranışların sahipleri 1930'larda yaşamak isterler miydi?
Hedef aynı ama
"Artık basın özgürlüğü kalmadı" diye yakınanlar, bugünün iktidarının sahiplerini hedef alan eleştirilerindeki üslubu, bırakın 1930'ları, 1950'lerde veya 1960'larda seslendirselerdi, acaba nelerle karşılaşırlardı?
Aslında halinden memnunmuş gibi görünenler de, "Nerede o eski kavunlar karpuzlar" diye geçmişi kutsayanlar da, daha özgür, daha gelişmiş, daha müreffeh, daha demokratik, daha dünyalı bir Türkiye'yi hayal etmekteler.
Ama günlük siyasi söylemlerin sahipleri dışında çok fazla nostaljik takılan kesimleri, genellikle eski imtiyazlılar olan kent soyluların (veya Beyaz Türkler) oluşturduğunu söylemek mümkün.
Özlemek kolay
"Çevre"nin "Merkez"e hem ekonomik hem de siyasal açıdan ağırlığını koyması, "Halk"ın "Vatandaş"la eşit konuma gelmesi, Kadıköy vapurunda herkesin birbirini tanıyıp selam vermemesi gibi olgular, Beyaz Türkleri geçmişe özlem duygusuna itmekte. Acaba bu nostalji, aynı kesimlerin kronik döviz krizlerini, askeri darbeleri, ideolojik devleti özlemelerini de içeriyor mu?
Ya da "Kürtler fiilen vardırlar ama resmen yokturlar" benzeri bir siyasetin izlendiği günleri, aklı başında olan kim özleyebilir ki? Keşke Roma'daki taksinin sürücüsüne "Mussolini döneminde yaşamak ister miydin" diye sorsaymışım.