Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Barışın ve çözümün engeli vesayetçi demokrasiydi

Şöyle bir atasözü var Türkçede: - Olmuşla ölmüşe çare bulunmaz!
Meğer bu atasözü her dilde varmış.
Mesela bunun İngilizcesi "There is no remedy for done and dead" şeklindeymiş. Ancak aynı atasözü bile her toplumda aynı biçimde algılanmıyor.
Gelişmiş, sebepsonuç ilişkilerinin değerlendirildiği, sivil demokrasinin yerleşik düzeni oluşturduğu toplumlarda, olanlar olumsuzsa benzerlerinin tekrarlanması için gereken önlemler alınır.
Ölümlerde insan hatası varsa, bu hatalar yok edilmeye çalışılır.
"Şark" ta ise olanlar da, ölümler de eski düzende devam eder.
Bunlara çözüm üretmeye çalışanlar da, düzenin sahipleri olduklarını zannedenler tarafından kınanır.

Neden bu kadar gecikti?
Bizden somut bir örnek vermek istersek, Abdullah Öcalan'la "Devlet" adına yapılan ve terörü bitirmeyi amaçlayan görüşmelere karşı gösterilen bazı tepkileri verebiliriz.
Oysa bu görüşmelere karşı asıl tepkinin "Neden bu kadar gecikildi" şeklinde olması gerekmez mi?
Öcalan Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye teslim edildiği 1999'da, her şeyi görüşmeye ve her alanda iş birliği yapmaya hazırdı.
Onu getiren MİT'çilerden bazıları uçakta ve daha sonra tutukluluğunda kısa görüşmeler yaptılar. Ama sonra iş sivillerin elinden çıktı.
Sivil ve seçilmiş siyasetçilerden hiçbiri "Bu kişi ile görüşüp terör sorununu temelden nasıl çözeriz sorusuna cevap arayalım" deme cesaretini gösteremedi.

Her konu güvenlik alanında
"Vesayetçi Demokrasi"nin asker aktörleri, PKK ile mücadeleyi de, Kürt sorununa kalıcı bir çözüm üretilmesini de sivil siyaset alanının dışında tuttular.
Olay hep "Güvenlik" meselesi olarak görüldü...
Aslında vesayetçi demokrasinin asker ve sivil aktörleri çok partili demokrasiyi de bir güvenlik meselesi olarak görüp cuntalar kurmadılar mı, darbeler yapmadılar mı?
Vesayetçi demokrasinin yargıdaki aktörleri de AK Parti'yi kapattırmak veya Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için, Anayasa Mahkemesi'ni devreye sokmadılar mı?

Bahçeli'nin eleştirileri
Şimdi bunların sözcüleri "Neden Öcalan'la görüşülüyor" sorusunu "Neden Balyozcular cezaevinde" sorusuna bağlayarak, olanla ölene çare bulunmaz çizgisinde siyaset üretmeye çalışmıyorlar mı?
Oysa asıl sorulması gereken soru şudur:
- Vesayetçi demokrasi olmasaydı Kürt sorunu bu noktaya gelir miydi ve bu sorun "Terör"le eş anlamlı olarak algılanır mıydı?
MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin eleştirilerini bu kapsamın dışında gördüğümü belirtmeliyim.
Sonuçta "Ülkücüler" de vesayetçi demokrasinin perişan ettiği kader kurbanları değil midir? "Siz İmralı ile görüşürseniz, ben de Silivri'de İlker Başbuğ'u ziyaret edeceğim" sözü de sonuçta siyasal bir fantezidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA