Kendini imparator ilan eden Napolyon'un "Benim hanedanım bende başlar" dediği gibi bazı İstanbullular da, "Bu kentin tarihi bizimle başlar" der gibi davranmıyorlar mı?
Dün Beyoğlu'ndaki İnci Pastanesi'nin tahliyesi de "Bir tarihi mekânın sonu" şeklinde değerlendirilirken "Tarih"in bu çeşit yorumlanmasına bir kez daha tanık olduk.
1955'in 6-7 Eylül gecesinde yaşanan yıkım ve kırım öncesi Beyoğlu'nu hatırlayan pek kalmadı galiba...
Veya 1934'te çıkan bir kanunla yabancı isimlerin Türkçeleştirilmesi zorunlu tutulurken bazı fanatiklerin Beyoğlu'ndaki yabancı isim taşıyan birçok mağaza ve işyerine saldırdıklarını hiç duydunuz mu?
1923'te açılan "Loryan Pastanesi" de böylece "Baylan" olmamış mıydı?
İstanbullu Rumların buharlaşmalarını da pek hatırlamıyoruz aslında...
Çağanoz gibi olmak
Atina'ya göç etmek zorunda bırakılan bu İstanbul Rumlarının Sindagma Meydanı'nda açtığı Yarofinikas'ta rastladığım eski Tarabyalı garsona "Nasılsın" diye sorduğumda "Çağanoz gibiyim, içime döndüm" cevabını vermiş ve yengeçlerin kıskaçları gibi yaparak, kollarıyla yüzünü kapatmıştı.
İnci Pastanesi 1944'te açılmış...
Tokatlı Mıgırdıç Tokatlıyan'ın 1897'de inşa ettirdiği Beyoğlu Tokatlıyan Oteli'ni hatırlıyor musunuz?
İngiltere Kralı Edward'ın tahttan feragat etmeden önce ziyaret ettiği İstanbul'da sevgilisi Madam Simpson'la saat 5 çayı almak için zemin kattaki pastanesine uğradığı Tokatlıyan'ı hatırlar mısınız?
O bina da 1950'de işhanı olmamış mıydı?
Abdullah Efendi
İşletme ruhsatının 2'nci Abdülhamit tarafından verildiği Beyoğlu'ndaki "Abdullah Efendi" lokantasında yemek yerken, yandaki masada da bu lokantanın müdavimlerinden Yahya Kemal'in oturduğunu hiç görmediniz mi?
Aslında bunlar bile "Tarih"in kapsamına girmez.
Bernard Lewis Oxford'dan mezun olurken "Ben tarihçi olacağım" deyince hocası "18'inci ve 19'uncu yüzyıllar gazeteciliğin ilgi alanına girer, tarih 17'nci yüzyıldan önceki zamanlardır" diye uyarmış onu.
Justinyen'in generali Belisarius'un İtalya seferi dönüşünde 6'ncı yüzyılda Edirnekapı'dan Sultanahmet'e yaptığı zafer yürüyüşüne ilgi duyanımız pek yok.
O da İstanbul'un tarihinin bir yansıması ama İnci Pastanesi daha tarihi geliyor yeni kuşaklara...
Artık yeni daha tarihi
Evde çalışan kadın toz alırken bir vazoyu düşürüp kırmış... Evin hanımı bunu görünce feryat edip "Ne yaptın, bu vazo 300 yıllık bir parçaydı" diye bağırmış kadına...
Kadın bunu duyunca rahatlamış. Evin hanımına, "İyi ki söylediniz. Ben de bu vazo yeniydi diye çok üzülmüştüm" demiş.
Bizler de artık tarihi dedikoduları Prokopius'un "Anekdota"sından değil, magazin haberlerinden izlemeyi tercih edenlerdeniz.
Melali anlamayan nesle aşinayız artık...