Gazze'de İsrail tarafından çoluk çocuk ayırımı olmadan katledilen insanların trajedisini yüreğinizde yaşarken, bu olaydan siyaseten kimin kazançlı çıkacağını hesaplamaya çalışmak kolay değil.
Ama dünya gerçekleri, bunu da gerekli kılıyor.
Mao ne demişti?
-Siyaset kan dökülmeyen savaştır, savaş ise kan dökülen siyasettir...
İsrail'in Gazze saldırısını ve genel olarak "Filistin Sorunu"nu "Siyaset"i (veya diplomasiyi) devre dışında tutarak değerlendirmek, sağlıklı sonuçlara ulaşmayı engeller.
Nitekim şimdiden "Kim kazandı" sorusuna cevap arayanlar, Gazzelilerin yaşadıkları trajediye değil, İsrail saldırısının siyasi sonuçlarına ağırlık veriyorlar.
Mesela Amerikalı diplomat Aaron Miller "Foreign Policy" dergisindeki yorumunda "Bu savaşın galibi Hamas ve Halit Meşal, kaybedenler ise İsrail ve Mahmud Abbas'tır" diyor.
Hamas kazandı
İsrail yanlısı yayınların aralıksız yer aldığı The New York Times'a göre de "Abbas liderliğindeki Batı Şeria artık kendisini Hamas hareketiyle özdeşleştiriyor."
Cengiz Çandar da Radikal'deki yorumunda "Hamas'ın 'kazancı' askeri sahada değil" dedikten sonra şunları söylüyordu:
"Hamas sahneye çıkabilmiş, arkasına Türkiye ve Mısır'ı alabilmiş, Katar Emiri'nin ve Davutoğlu ile Arap Birliği Genel Sekreteri ve 9 Arap dışişleri bakanının Gazze'ye ziyaretini sağlamış ve ABD ile bölgedeki temel müttefikleri sayılan Türkiye ile Mısır'ın arasına çatlaklara neden olabilmiş, İran desteğini kaybetmemiş ve içerdeki rakibi Mahmut Abbas'ı (Abu Mazen) giderek marjinalleştirmiş ve devreden çıkartmış olmasında yatıyor. Hamas, uluslararası sahnede etkili bir aktör görüntüsü kazandı."
Bir Özal anısı
Sıcak çatışmaları izlerken "Kim kazandı" sorusuna mutlaka siyaset ve diplomasi açısından da cevap aranılmasının kaçınılmazlığını, bu yorumlar da doğrulamıyor mu?
1992 sonunda Afrika'da Senegal başkenti Dakar'daydık.
Cumhurbaşkanı Özal, Bosna Trajedisi'ne çözüm arama çalışmaları çerçevesinde ikinci kez Dakar'daydı.
Beni kaldığı oteldeki daireye çağırttı. Gittim. Bir yanında Yaser Arafat diğer yanında da Aliya İzzetbegoviç oturmaktaydı.
Begoviç'e Yaser Arafat'ı işaret etti ve şunları söyledi:
-Eğer Filistinliler ve Araplar 1947'de Birleşmiş Milletler'in kararını kabul etselerdi, bugün İsrail Devleti yanında bir de Filistin Devleti var olacaktı. Ama bunu kabul etmek yerine BM kararını reddedip savaşı başlattılar. Sonuç ortada.
İsrail Filistinleşiyor
-Siz Bosnalılar olarak bundan ders alın. Önünüze ululararası camiadan bir çözüm geldiği zaman bunu reddetmeyin. Devlet statüsü aldıktan sonra elverişsizlikleri düzeltmek daha kolaydır ve savaşmaktan daha az eziyetlidir.
Sanırım bu öğüdün de etkisiyle 1995'teki Dayton Süreci sonunda Boşnaklar, çoklu devletin kurulmasını sağlayan "Dayton Barış Andlaşması"nı imzaladılar. Katliamcı Sırplarla ve Hırvatlarla birlikte devlet olmayı kabullendiler.
Kıssadan hisse çıkarmaya gelince...
Şimdi İsrail 1947'deki Filistinlilerin konumunda galiba.
Siyaseti ve diplomasiyi devre dışı bırakıp, sadece savaşa ve şiddete endeksliyorlar kendilerini.