Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Darbelerin panzehiri sivil siyasi bilinçtir

Başarıya ulaşmış, yani yönetime el koyulduktan sonra yeni bir Anayasa'nın da yapıldığı ve bir referandumla bu Anayasa'nın meşruiyetinin halk tarafından da onaylandığı askeri darbelerin yargılanması, bizim için bir ilktir.
Düşünün ki 12 Eylül'den sonra yapılan 28 Şubat postmodern darbesinin veya daha sonraki darbe girişimlerinin yargılanmasını hâlâ yanlış bulanlar var.
Daha da ötesi ülkenin ikinci büyük partisi, siyasi kimliğini "Ergenekon'un avukatı" tanımı içinde şekillendirmiyor mu?
"12 Eylül nasıl ve neden oldu" sorusuna Ankara'da Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın sorgulanmaları ile cevap aranmasından yeni bir bilgi çıkacağını sanmıyorum.
Kenan Evren'in Milliyet Yayınları'ndan çıkan "Hatıralar"ının ilk cildinde, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi için zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e ilk muhtıranın hangi tarihte verildiği, Genelkurmay'da darbe gününün ne zaman belirlendiği açıkça anlatılıyor.

Gerekçeler
Göz göre göre gelen darbeye gerekçe olan iç kargaşanın sona erdirilmesi konusunda bile siyasi partilerin nasıl uzlaşamadıkları, somut örneklerle veriliyor.
Galiba geçmiş darbelerin mümkün ve hatta meşru olmalarının nedeni "Sivil siyasi bilinç" eksikliğiydi.
TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun çalışmaları bu açıdan önemli ve değerlidir.
Bu komisyonun rapor taslağındaki bazı vurguları hatırlamakta sayılamayacak kadar fazla yarar var.
Örneğin "Milli Güvenlik Kurulu"nun konumu darbelerin mümkün olması açısından çok önemli.

Yüksek siyaset
MGK'nın, dayandığı hukuki mevzuatı açısından hükümete danışmanlık hizmeti vermek üzere kurulmuş gözükmesine rağmen, ülkenin kaderini etkileyecek konularda "Yüksek siyasete" yön verme aracı olarak kullanıldığı, hükümetlerin ise bu duruma uzun yıllar ses çıkaramadığı "Rapor"da vurgulanıyor.
MGK'nın, uzun yıllar boyunca, "Milli Güvenlik" olarak takdim edilen kavramın arkasına sığınarak, gizlilik şemsiyesi altında, TBMM iradesinin ve kamuoyunun atlanıldığı bir yapı haline geldiği raporda ifade ediliyor.
Raporda, komisyonun görüşlerine başvurduğu bilim adamı ve gazetecilerin birçoğunun Türkiye'de darbe kültürünün yok edilmesi için askeri eğitime öncelik verilmesine dikkati çektiği, bu okulların müfredatının gözden geçirilmesini istediğini, askerin katı bir disiplin anlayışıyla yetiştirildiğini, "Komutana itaat" kültürünün çoğu zaman aşırı bir noktaya ulaştığını ifade ettikleri kaydedilmekte.

27 Nisan muhtırası
Rapor'un tam ve resmi metnini henüz okumadık.
Yukarıdaki bölümler basına yansıyan haberlerden alıntıydı.
Son askeri darbe uyarısı olan "27 Nisan Genelkurmay e-muhtırası" karşısında sivil siyasi iradenin eskilerden farklı bir tutum sergilemesi ise, sanırım bugünün dünden farkına iyi bir örnektir.
Raporda bu olay şöyle değerlendirilmiş:
"Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 Nisan tarihli basın açıklaması ve sonrasında yaşanan süreç, Türk siyasi tarihi bakımından bir kırılmayı ifade etmektedir. Söz konusu basın açıklaması ile demokrasiye müdahale etmeye yönelik girişim, sivil iktidarın bu müdahale karşısındaki yerinde tutumu ve tutumunu sürdüreceği yönündeki iradesi karşısında başarısız olmuştur."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA