Dünya gerçeklerini galiba her seferinde başımıza işler açıldığında ve çözümsüz sorunlarla karşılaştığımızda anlamaya mahkûmuz.
"Mavi Marmara faciası" ertesinde de, Suriye'nin bir jetimizi düşürmesi sonrasında da, dünya gerçeklerini yeniden anlamak durumunda kaldık.
İstediğimiz kadar kendimizi "Süper devlet" sanalım ve hatta gerçekten süper devlet olalım...
Dünyada hiçbir devlet tek başına değildir. Uluslar arası ilişkileri "Dengeler" ve "Çıkar hesapları" şekillendirir.
Bu açıdan Türkiye'ye baktığınızda güzel ülkemizin Doğu ile Batı arasında açılmış bir parantez konumunda olduğunu görürüz.
Ayrıca "Süper devlet" olmanın rakamsal yansımaları da herkesin bildiği gerçekler arasındadır. Örneğin Türkiye'nin yıllık askeri harcamaları 15 milyar dolar civarındayken, ABD'nin yıllık askeri harcamalarının 850 milyar dolar olduğunu da hepimiz bilmiyor muyuz?
Dengeleri hep gözettik
Lozan ile Cumhuriyet kurulurken, Türkiye neden Kerkük ve Musul'dan vazgeçti acaba?
2'nci Dünya Savaşı sonrasında 12 Adalar İtalya'dan alınıp Yunanistan'a verilirken, Türkiye neden duruma seyirci kaldı?
1974 Kıbrıs müdahalesinin iç dinamiklere dönük bir siyaset malzemesi edilmesi sonunda 12 Eylül askeri müdahalesine nasıl sürüklendiğimizi derinine irdeledik mi hiç?
Türkiye'nin jeo-politik konumu nedeniyle, iç ve dış siyasetin yönünü, iç dinamiklere eşit oranda dış konjonktür de belirler.
Özellikle dış konjonktürdeki dalgalanmalar sonucu "Bölgenin lider devleti" görülebildiğiniz gibi, bir anda bu bölgede tek başınıza da kalabilirsiniz.
Bir süper güce sırtınızı dayayarak, sonsuza kadar konumunuzu ve gücünüzü korumanız mümkün değildir.
Demokrasi ve laiklik
İran Şah'ı ABD'nin en yakın müttefikiydi...
Saddam ne Sovyetler'in çöktüğünü, ne de Kuveyt üzerinden Suudi Arabistan'ın ABD için ne kadar önemli olduğunu anlayabildi.
Sırtını ABD'ye ve İsrail'e dayamış olan Hüsnü Mübarek, Tahrir Meydanı'ndaki eylemli kalkışma sonunda devrileceğini rüyasında görse inanmazdı.
Türkiye geniş açıdan iki temel kurumsal ilkeyle bölge devletlerinden ayrılıyor.
Bunlardan birisi "Çoğulcu Demokrasi" diğeri ise "Laiklik"tir.
Geniş açıdan bu iki ilke "Devlet felsefesi"nin de temelini oluşturuyor.
Belalardan uzak duralım
Burada devletin amacı vatandaşları arasındaki farklılıklara bakmaksızın ülkede herkese eşit yaklaşmaktır. "Siyaset"in varlık sebebi de vatandaşlarına hizmet edip onların mutluluğunu sağlamaktır.
Ortadoğu'nun kronik sorunlarına karışmadığımız ve içeride demokrasiyi korurken ekonomiyi de istikrarlı biçimde geliştirebildiğimiz sürece, dış konjonktürdeki dalgalanmalardan asgari ölçüde etkileniriz.
Aksi halde içerideki sorunlarımızın da tırmandırıldığına tanık oluruz.
Çünkü nihai değerlendirmede Türkiye'nin bütün ulusal sorunları aynı zamanda uluslar arası sorunlardır da.
Tarih ve coğrafya bizi bu konuma mahkûm etmiş.
Kısacası Türkiye'nin demokrasisi ve istikrarı Suriye'deki gelişmelere veya Orta Doğu'nun diğer sorunlarına endeksli olmamalıdır.