Gerçeklerden kaçmak özeleştiri yapmak gereğinden de uzaklaştırır toplumları.
Ortadoğu toplumlarının son yüzyılın içindeki durumları böyle.
Çoğunun topraklarından neredeyse fışkırıyor petrol.
Aynı petrol Amerika'da veya Norveç'te bulunduğu zaman, kitlesel refahın artmasına, toplumsal gelişmeye kaynak oluyor.
Ortadoğu petrolü ise ya teokratik rejimleri ya da despotları fonluyor.
Petrol gelirleri toplumsal refahın artmasına değil, silah alımlarının tırmanmasına yarıyor.
Uzun gazetecilik yaşamımda bu ülkelerin çoğunu gezdim, liderleriyle de sokaktaki insanlarıyla da konuştum.
Her çeşit geri kalmışlıklarının nedenini sorduğumda, birbirine benzeyen gerekçeler verdiler bana. -
Bizi Siyonizm bu hale düşürdü...
- Geri kalmışlığımızın sorumlusu emperyalizmdir...
- Amerika ve işbirlikçileri bizi bu hale soktu...
Hastalıklı düşünce ortamı
Her başarısızlığın arkasında "Yabancı güçler"i aramak ve "Acaba biz nerede hata yaptık" sorusuna hiç cevap aramamak bu bölgenin hastalıklı siyasal düşüncesinin ana çizgisini oluşturuyor.
Az kalsın bu çizgi bizim siyasal düşüncemizin de ana yönlendiricisi olarak kalacaktı.
Bizler de başarısızlıklarımızın, geri kalmışlığımızın ve kronikleşen krizlerimizin nedenlerini yıllarca "Dış güçler"de, "Amerikan emperyalizmi"nde, "Siyonizm"de bulmaya çalışmadık mı?
Turgut Özal'ın yeniden yapılanma reformları ile devletin toplumsal dinamiklerin önüne koyduğu engeller kaldırılınca, dünya ile rekabet edebileceğimizi gördük.
Gelişmiş dünyadaki insanların sahip oldukları yaşam kolaylıklarına bizler de sahip olmaya başladık.
Başarabiliyormuşuz...
Kendimize güvenimiz arttı.
Askeri darbeler ve güdümlü demokratik rejimin mütemmim cüzü haline gelmiş olan cuntalaşmalar ertesinde, şimdi demokrasinin de daha fazla kıymetini biliyoruz.
Artık sivilleşmenin önündeki engel olarak Amerika'yı değil, "Rejim"in değişimi de halkı da yok sayan ideolojisini görüyoruz. "Demokratik ve özgürlükçü anayasa" arayışımız, bu yeni düşünce ortamının bir yansıması.
Toplumda "Dış güçler bize ne yapacak" endişesinin yerine, "Biz dünya barışına ve dünya refahına daha fazla ne tür katkılarda bulunuruz" arayışı egemen.
İşte bu toplumsal ruh haletinin bir yansıması olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Ortadoğu ülkelerine, "Kendinize güvenin" çağrısında bulunuyor.
Demokrasinin erdemi
Libya'ya "Petrolü paylaşılacak ülke" olarak değil demokrasinin ve özgürlüklerin nimetlerini paylaşmaları gereken insanların ülkesi olarak bakılmasını öneriyor.
"Filistin sorunu"nun çözümünün Washington'da değil bu coğrafyada bulunduğunu vurguluyor.
"Bizi dış güçler geri bıraktı sendromu"nu aşmış olan Türkiye'nin Ortadoğu ülkelerine vermesi gereken en önemli mesaj da galiba budur.
"Arap Baharı" ertesinde Ortadoğu ülkelerine devrilen rejimlerin "Avatar"ları gelirse ve bundan sonra da "Emperyalizm"i, "Siyonizm"i, "Amerika"yı geri kalmışlıklarının sorumlusu olarak göstermeyi sürdürerek 21'inci yüzyılı da ziyan edebilirler bu ülkeler.
Kendimize güvenmeliyiz
Türkiye'nin örnek olması artık başarımızın da, başarısızlığımızın da nedenlerini önce kendi içimizde arayabilmemizden kaynaklanıyor.
Örneğin "PKK'yı hangi dış güç yarattı" diye komplo teorileri üretmek yerine "Hangi koşullar PKK'yı yarattı" diye tartışabiliyoruz artık.
"Dış güçler"in yerine "Demokrasinin gücü"nü kafalara yerleştirmek, bu bölge için en büyük düşünce devrimi olacaktır. "Dış konjonktür"ü iyi izleyip değerlendirmek yerine
"Dış güçler bizi ne zaman krize sokacak" sendromunu sürdürmek, hiçbir topluma yarar sağlamaz.