Ben Milliyet'in başyazarlığından ayrılmış ve Güneş'e geçmiştim. Arkadaşım ve meslektaşım Hasan Pulur da Hürriyet'te yazıyordu.
Ona da Güneş'e gelmesi için teklifte bulundum.
Eksik olmasın teklifimi kabul etti ve Güneş'te yazmaya başladı.
O günlerde gazetedeki odamda baş başa öğle yemeği yiyorduk.
Sordum ona,
- Hasancığım, yıllarca yazdığın bir gazeteden ayrılıp ertesi gün başka bir gazetede yazmaya başlamak nasıl bir duygu, dedim.
Hasan Pulur'un cevabını hep hatırlarım...
- Mehmetciğim biz gazete yazarları kaplumbağa gibiyizdir. Evimizi sırtımızda taşırız, demişti.
Gazeteleri "Büyük gazete" yapan şey, evlerini sırtlarında taşıyan yazarların çoğunlukta olmalarıdır.
Bu tür gazete yazarları hiçbir zaman temel ilke olarak "Patron velinimetimdir"i benimsemezler.
Gazetenin varlığını ve itibarını korumak ve çalıştığı işyerini her bakımdan gözetmek, namuslu bir emekçinin tabii ki en azından ahlaki borcudur.
Akyol'un vedası
Ama sadece "Patron"u gözleyerek, düşüncelerini, yazılarını ve ilişkilerini ona göre düzenlemek, mesleğin gereği değildir, olmamalıdır.
Ayrıca günümüzde bu tür tutumların anlamsızlığı, patronları değişen gazetelere bakılarak daha da iyi anlaşılır.
Dün Milliyet'te Taha Akyol'un gazetesine veda ettiği yazısını okurken, onun da evini sırtında taşıyan bir meslektaşım olduğunu düşündüm.
1992'den beri Akyol'un "Muhafazakâr- Liberal" çizgideki yazılarını okuyorum.
Kendisi bu süreci yazısında şöyle özetlemişti:
"... Bu on dokuz yıl iki ay içinde yazılarıma hiçbir müdahale olmadı, yazılarımın yönü hakkında en ufak bir telkin bile yapılmadı. Dışarıdan baskı girişimleri olduğunda, bütün Milliyet yazarları gibi ben de Milliyet'i yanımda buldum. Okurlarıma da şunu söylemek isterim, sizi daima ciddiye aldım, saygı duydum; yazılarımı daima özenle, araştırarak, ne düşünüyorsam aynen yazma dürüstlüğüyle kaleme aldım."
Bundan sonra nerede?
Bir okuru olarak bu satırlarını onayladığımı söylemeliyim.
Ve tabii bundan sonrası için aynı çizgideki yazılarını hangi gazetede izleyebileceğim sorusuna da cevap aramak durumundayım.
Dilerim yaygın söylentiler doğru çıkar ve Taha Akyol bundan sonra da Hürriyet'te yazmaya başlar.
Bir dönemde evini sırtında taşıyan özgür ve özerk yazarların çoğunlukta olduğu Hürriyet, gerçekten her kesime hitap eden "Büyük gazete"ydi.
Ama özellikle post-modern darbeden başlayan süreçte, bu büyük gazete ülke ve dünya gerçeklerini umursamayan, kasıtlı haberleri ve hatalı yorumları hep yanlış çıkan bir görüntü aldı.
"Mesleğe Sadakat" ilkesinin yerini "Patrona sadakat" ilkesi aldı.
Bu tutum ne gazeteye ne de patrona yarar sağladı.
Taha Akyol gerçekten Hürriyet'te yazmaya başlayacaksa, bu gazete için çok sesli "Eski büyük gazete" olmaya dönüşün bir niyet belirtisi olacaktır.
Sabah deneyimi
Bunları bir başka gazetede yazan meslektaş olarak değil, iyi bir gazete okuru ve yazılı basının varlığını ve etkisini korumasını yürekten dileyen bir gazeteci olarak söylüyorum.
Neticede 28 Şubat post-modern darbesinin şirazesinden çıkardığı büyük gazetelerden birisi de Sabah olmadı mı?
Çok sesliliğin kartelciliğe kurban edildiği, gazeteyi "Şirket" olarak gören anlayışın manşetleri patronun çıkarları doğrultusunda attığı dönemleri geçmişte Sabah'ın gazetecileri de yaşadılar.
Taha Akyol'a bundan sonra da başarılı bir meslek yaşamı ve sağlıklı bir hayat diliyorum.