Bilinen fıkradır.
Sünnetçi vitrinine bir kol saati koymuş.
- Neden kol saati koydun, diye sormuşlar...
- Peki siz olsaydınız ne koyardınız sünnetçi vitrinine, demiş...
Bir referandum yapıldı.
Bu referandum kampanyasında bütün siyasetçiler ve siyasete uzaktan yakından bağlantılı kesimler özgür bir ortamda ne söylemek istiyorlarsa söylediler, ne yazmak istiyorlarsa yazdılar.
Hatta söylenmesi ve yazılması demokratik hoşgörüye, uzlaşma zeminine, saygıya ve özene aykırı olan şeyler de yazıldı ve söylendi.
Hatta "Hain" gibi, "Kalpazan" gibi ifadeler bile siyasi rakipler hakkında seslendirildi.
Sonunda kampanya bitti ve sandık başına giden milyonlarca seçmen, evet ya da hayır dediler.
Bir Anayasa referandumu için yüksek kabul edilen yüzde 77 oranındaki katılımla seçmenler kararlarını sandığa yansıttılar.
Edirne'den Kars'a uzanan alanda oy kullanan 38.4 milyon seçmenin 21.8 milyonu Anayasa değişikliğine "Evet" dedi. 15.8 milyon seçmen de "Hayır"ı tercih etti.
Ve referandum bu sonuçla geride kaldı.
Evetler, yüzde 58 oranı ile ağır bastılar.
Şimdi bu durumda siz referandumda sesini duyurmuş siyasetçi veya köşe yazarı olsaydınız vitrininize ne koyardınız?
Vitrindeki saçmalıklar
Sonuçların coğrafi dağılımına bakıp "Türkiye bölündü" der miydiniz?
Savlarını seçmene iletememiş bir parti başkanı olsaydınız, bu sonucu "Türkiye tehlikelerle dolu karanlık döneme girmiştir" diye değerlendirir miydiniz?..
Referandumda oyunu kullanmaktan bile aciz bir siyasi lider konumundayken ''Referandum sürecinde halk büyük baskı altına alındı. Türkiye sadece iki kişiden birini memnun eden kararlarla yoluna devam edemez" diyerek sonucu yorumlar mıydınız?
Ama bütün bunlar söylenmekte ve yazılmakta.
Akla ziyan mantık denemeleri çeşitlendirilmekte.
Mesela "Kıyılar hayırcı, karalar evetçi" ymiş bile denilmekte.
Evet diyen koca İstanbul bir Orta Anadolu kenti sanki...
Veya Tunceli'de seçmenler "Hayır" dediği için, bu kent Ege'ye mi taşındı?
Hiçbir oylamada çoğunluğu elde edemeyenlerin, hep yanlış davanın (bu arada Ergenekon'un da) avukatı olanların bir durup "Biz nerede yanlış yapıyoruz" demeleri gerekmez mi?
Salyangoz ve kaplumbağalar
Örneğin Tarhan Erdem dünkü Radikal'de kendi partisi olan CHP'nin durumunu şöyle tahlil ediyordu:
Özetle şöyle diyordu:
"- Sorun CHP'nin değişimi başarabilmesiydi. Değişim istenmeli, istek projeye dönüşmeli, proje yönetilmeliydi! Kılıçdaroğlu, yakaladığı fırsatı değişim projesi oluşturmak ve yönetmek için kullanabilirdi. Kılıçdaroğlu'ndan sonra, CHP'de kurumsal olarak değişim isteği ortaya çıkmamıştır; bana göre çıkamazdı."
Evet... Kıssadan hisse çıkartmak meselesine gelirsek.
Referandum sonucunu balçıkla sıvamak yerine, özeleştiri yapıp kendini düzeltmeye çalışmak daha akılcı bir davranıştır.
Mesela Kılıçdaroğlu önümüzdeki genel seçimde oy kullanabilmek için şimdiden kütüklere kaydını yaptırmalıdır.
CHP'nin değişime uyumsuzluk sorunu, belki hâlâ 1930'lar dünyasında yaşamanın getirdiği ataletten kaynaklanıyor.
Bir salyangozu iki kaplumbağa soymuş. Polis "Nasıl oldu bu soygun" diye sorunca salyangoz boynunu bükmüş,
- Bilemiyorum, her şey o kadar hızlı oldu ki, demiş.