Sorunlarına çözüm üretmeyi başaramayan ülkelerin ve bölgelerin halini görüyoruz.
"Keşmir"e kalıcı bir çözüm üretilemediği ve Keşmir sürekli bir kriz konusu olarak gündemde tutulduğu için Pakistan'ın başına gelmeyen kalmadı.
Kendisinden daha güçlü bir ülke olan Hindistan'la ilan edilmiş ve edilmemiş savaşlar yaşadı.
Potansiyelini halkının gelişmesine yönlendirmek yerine askeri harcamalara ağırlık verdi, nükleer silah bile üretti.
Askerlerin ağırlığı demokrasiyi topallaştırdı, Pakistan darbeler ülkesi oldu.
Çözümsüz bir milli davanın ipotek koyduğu siyasette, her çeşit radikal akımlar ağırlık kazandı.
Aynı durumu Ortadoğu'nun "Filistin Sorunu"nu ele alırken de görebilirsiniz.
Eğer Araplar ve İsrail Filistin'e kalıcı ve adil bir çözüm üretebilselerdi, bugün Mısır da, Ürdün de, Lübnan da, İsrail de çok farklı konumlarda bulunurlardı.
Bitmez tükenmez savaşlar, gerginlikler, haksızlıklar bölgeyi istikrarsızlığa ve güvensizliğe boğdu.
Bu ortam aşırılardan, silah satıcılarından ve terörizmi üreten merkezlerden başka kimseye yaramadı.
Bizim kronik sorunlarımız
Bize yani Türkiye'ye dönersek...
Bizim de çözüm üretemediğimiz ve kriz kaynağı olarak tuttuğumuz sorunlarımız var.
En basitinden Kıbrıs'ı 1974'ten beri bir sorun olarak çözümsüz biçimde kriz kaynaklarımızdan biri olarak tutuyoruz.
"Güneydoğu Sorunu" diye yıllarca uyuttuğumuz konunun aslında "Kürt Realitesi" olduğunu yeni yeni kabullendik ve bir çözüm üretebilmiş değiliz.
Bu listeye Sünni-Alevi meselesini de herhalde ekleyebiliriz.
Ya da Ermenistan'la olan sorunlarımızı çözme aşamasına getirmişken bunu Azerbaycan'ın onayına bağlamak yanlışına da kapılmadık mı?
Kısacası Türk insanları siyasetçilerden bu sorunlara çözüm üretmelerini beklemelidir.
Anayasa referandumu kampanyası dolayısıyla dinlemekte olduğumuz ağız dalaşlarının hiçbirisi, Türkiye'nin ufkunu karartan bu tür sorunlara ışık tutmuyor.
Sadece laf ebeliği
Neticede başarıya ulaşmış olmasalar da, iktidardaki AK Parti'nin bu sorunlara dönük açılımları var.
"Askeri demokrasi"nin son bulması çalışmaları da neticede bir noktaya ulaştı.
Ama muhalefet sözcüleri, sadece laf ebeliği ile mesleklerini sürdürüyorlar.
Sorunlara alternatif çözüm projeleri sunmuyorlar.
Bunun yerine incir çekirdeğini doldurmaz söylemlerle sadece Anayasa değişikliğine değil hemen her şeye "Hayır" demeye çalışıyorlar.
Siyaset yaşamımızda böylece "Vizyon" ve "Misyon" kavramlarının yine buharlaştığına ve kayıp yıllarımızın üreticisi olan bıktırıcı kısır kavgalarla kamplaşmaların yeniden hayatımıza egemen olmasına çaresiz biçimde bakıyoruz.
Kısacası 70 milyonu aşkın insanın yarınını karartıyorlar.