Aynı işadamını kredi istediği banka müdürünün ve defterlerini kontrolden geçiren vergi memurunun önünde gördünüz mü hiç?
Bu işadamı kredi istediği banka müdürüne şirketinin nasıl kârlı yatırımlar yaptığını, müşterilerin talepleri yüzünden üretimde zorlandıklarını, elindeki taşınmazların değerlerinin çok arttığını anlatır.
Aynı işadamı vergi memuruna ise piyasanın durgunluğundan, hiç kâr edemediklerinden, her şeyin değer kaybettiğinden söz edip dert yanar.
Aslında bu farklı konumlar bir işadamının aynı anda sahip olduğu ruhsal durumu yansıtır.
Çünkü iş dünyasında zarar kârlılığın ikiz kardeşidir.
Siyaset de böyle değil midir sanki?
Muhalefette olmak ile iktidarda olmak arasında sadece zaman fakı vardır.
Durum değişmez
Muhalefetteki siyasetçi ülkenin perişan durumda olduğunu, iktidar partisinin yasaları çiğnediğini, halkı açlık çizgisine taşıdığını falan söyler.
Muhalefetteki siyasetçi iktidar olduktan kısa süre sonra da, ülkenin tüm sorunlarına çözüm üretildiğini, toplumun her katmanında mutluluk rüzgârları estiğini ve ülkeye nihayet hukukun egemen olduğunu söyler.
Eğer hayatı bilinçli bir gözlemci olarak yaşarsanız, gerçek dünyanın farkında olursunuz.
Görüntülere ve söylemlere körü körüne kaptırmazsınız kendinizi.
Seçmen konumunda iseniz en sağlıklı konumun "Yüzer gezer oylar"dan birinin sahibi olmaktan geçtiğini bilirsiniz.
Kimseden mucize yaratmasını beklemezsiniz.
Siyasetçileri başarısız oldukları konuların yanında başarıları ile de değerlendirirsiniz.
Laf ebeliğine prim yok
Sadece konuşan, laf ebeliğini siyaset etmek sanan, icraatçılık yerine polemikçiliği yeğ tutan siyasetçilere prim vermezsiniz.
Siyasetin vatandaşları etkileyen ağırlıklı yanının, yaşamı kolaylaştırmak, adaleti sağlamak, istikrarı korumak olduğunu bilerek taraf olursunuz.
Siyasete ideolojik saplantılarınıza, kişilere dönük sevgi veya nefretlerinizle dayalı olarak bakmazsınız.
Türk seçmeni çok uzun olmayan demokrasi tarihimizde saplantılı ve ön yargılı olmamak konulu her sınavı başarı ile geçti.
Türk siyasetine kalıplaşmış oylar değil, yüzer gezer oylar yön veriyor.
Bir dönemde birinci çıkan partiler bu nedenle ertesi seçimde barajın altında kalabiliyorlar.
Ortak akla güvenin
Edirne'den Kars'a uzanan alanı kaplayan ortak akıl en doğru olanı seçiyor.
Eğer işler iyi gidiyorsa bu seçim sandığına da mutlaka yansıyor.
Eğer bir referandumun sonucu siyasi istikrarsızlığı veya hukuka aykırılığı getirecekse, sonuç bütün bunların seçmen tarafından hesaba alındığını kanıtlıyor.
12 Eylül'de de bu böyle olacak, sonraki genel seçimde de böyle olacak.
Birlikte göreceğiz.