Ne kadar eğitimli olursanız olun, bilmedikleriniz bildiklerinizden daha fazladır.
Zaten üniversite ile ortaçağ eğitim kurumları arasındaki temel fark da budur.
Üniversite bilinen ve nihai doğru olarak kabul edilen her konu üzerinde araştırıcı ve özgür düşüncenin spekülasyon yapabildiği ve kitaplıklardaki bütün kitapların yeniden yazılmaları gerektiğinin düşünülebildiği eğitim kurumudur.
Ezberlerin bilimsellik ürünleri olarak sunulduğu mekanlara üniversite denilemez.
Eğitimle edinilen temel bilgi, bilinmeyenlerin bilinenlerden fazla olduğunu gösterir insana.
Bu gerçeklerin ışığında Türkiye'nin eğitim kurumlarında bilgiyle donatıldığımızı ve nihai doğruları bildiğimizi zanneden bizim kuşaklar, çağdaş uygarlık dünyasındaki bilgiye ulaşma yarışına gecikmeli girmekteyiz.
Resmi ideolojinin direktifleri doğrultusunda oluşturulan ezberlere dayalı eğitimi özümsemiş olan bizler, farklı her düşüncenin sahibini "İhanet" le, "Orduyu yıpratmakla", "Yargı düşmanlığı" ile, "Bölücülük"le veya "Şeriatçılık" la kolayca suçlayabiliyoruz.
Abant Platformunda bu konuyu vurgulayan Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Cemil Koçak'ın sözlerini, Bugün'deki köşesinde Tarık Toros şöyle aktarmıştı:
Tartışılmaz doğrular olabilir mi? "
- Cumhuriyet'in en başarılı projesi Milli Eğitim'dir. Zira hedef, küresel rekabete uygun insan gücü değil, Cumhuriyet'in siyasi hedeflerine uygun birey yetiştirmektir. Bugün yapılan anketlerde halkın yüzde 30'u, 'Gerekirse ordu darbe yapabilir' diyor. Eğitim ortalaması düşük olduğu için bu oran düşük kalmıştır. Şayet ortalama çok daha yüksek olsa idi, 'Gerekirse ordu darbe yapabilir' diyenlerin oranının yüzde 80'lere ulaştığını görebilirdiniz."
Prof. Koçak'ın "Cumhuriyet'in siyasi hedefleri" olarak nitelediği ezberleri "Tartışılmaz doğrular" olarak kabul etmeyi sürdürdüğümüz durumda ne "Kürt Realitesi"ni bölücü terörden soyutlamamız, ne "Laiklik" ilkesini demokratik özgürlükler zemininde özümsememiz, ne de hukukun üstünlüğü ile temel hak ve özgürlükleri üst değerler olarak benimsememiz mümkün olacaktır.
Bu ezberler, bunların tekrarlayıcıları olan siyaset ve düşünce odaklarını yıllardır inanılmaz tutarsızlıktaki söylemlerin papağanları haline dönüştürmemiş midir?
Temel tutarsızlıklar
Türkiye'yi Avrupa Konseyi'nin, OECD'nin kurucu üyesi, Amerikan İttifakı'nın üyesi yapan kadrolar, aynı süreçte "Anti-emperyalist 2'nci Kurtuluş Savaşı"nın da çağrılarını yapmamışlar mıdır?
Kronik sermaye eksikliğinden, yatırımların azlığından ve işsizlikten yakınarak siyaset yapanlar aynı sırada yabancı sermayenin girişini kolaylaştıran düzenlemelere "Yeni kapitülasyonlar" diyerek karşı çıkmamışlar mıdır?
Bu "Eğitimli" kesimler çok partili demokrasi dönemindeki seçim sonuçları için "Kararı cahil halka bırakırsan böyle olur" tekerlemesi ile yorum getirmemişler midir?
Bu ezbercilere göre Güneydoğu Anadolu'nun geri kalmışlığının ana nedeni "Ağalık düzeni" ve "Toprak reformunun yapılamaması" değil miydi?
Ağalık düzeni buharlaştı
Ağalık düzenini terör yoluyla bozan PKK'nın yarattığı yeni durum karşısında acaba Güneydoğu sorununa "Toprak reformu" bir çözüm olabilir mi?
Veya Türkiye'nin batısı ile ekonomik entegrasyon konusunda hızlı bir süreç yaşayan Güneydoğu Anadolu'nun siyasi entegrasyonda topallamasında, "Cumhuriyet'in siyasi hedefleri" nin bölgeye uyarlanma biçiminin etkisi var mıdır?
Ya da siyasi yelpazenin en muhafazakâr partisi olan AK Parti'nin demokratikleşme ve dünyaya açılma konusunda en ilerici siyasetler izlemesi ile, bilinen ezberler bozulmuyor mu?
Tekrar edelim.
Eğitimle edinilen temel bilgi, bilinmeyenlerin bilinenlerden fazla olduğunu gösterir insana.
Yeter ki bu eğitim ezbercilik olmasın.